| |
|
|
"Rahat"ın iktidara da batması şaşırtıcı değil mi?
Rahat bize batmaz mı? Ekonomi iyi gidiyordu. TL değerleniyor, enflasyon ve dolayısıyla faizler düşüyordu. Genel seçim sonuçlarını yerel seçim sonuçları pekiştirmiş ve ülkedeki siyasi istikrarın kalıcı olacağı anlaşılmıştı. Dış politikadaki görüntü çok olumluydu. Hükümetin Kıbrıs politikasındaki "Çözüm" ağırlığını, KKTC'li Türkler de benimsemiş ve referandumda yüzde 65 oranında "Evet" demişlerdi. ABD ve AB, Türkiye'nin önemini vurgulamaktaydılar. Dünya kamuoyunda, Türkiye'nin AB'den müzakere tarihi alacağına ilişkin gözlemler, giderek yoğunlaşıyordu. Bütün bunlar geçen haftaya kadardı. Peki şimdi gündemde ne var? İmam hatiplerin üniversiteye girişi yolunda hükümetin hazırladığı tasarı, acaba bir rejim kavgasına dayanacak mı? Kıbrıs'ta çözüm için izlenen politika değiştirilip, "Madem dünya KKTC'yi tanımıyor, biz de dünyayı tanımıyoruz" politikasına mı dönülecek? Hükümet, IMF'den kurtulmak istediğini sürekli ilan edip, ekonomide disiplini "Yerli Malı" modele oturtma çabalarına mı girişecek? Evet... Aslında siyaset de hayatın bir parçası. Hiçbir şey durağan değil. İyi günler de, kötü günler de var. Ama eğer siz kendi çabanızla iyi günleri yok etmeye çalışırsanız, bu kesinlikle akla uygun bir davranış olmaz. Türkiye'de, işlerin iyiden kötüye gitmesinde muhalefeti suçlamak alışkanlığı var. Bu bazen doğru olabilir. Ama şu anda, TBMM'de tek başına anayasa değiştirecek bir iktidar çoğunluğu var. Ayrıca, yakın geçmişe kadar çok ağırlığı olan "Devlet-siyaset kavgası" da, rafa kaldırılmış durumda. Bu noktada, işlerin iyi veya kötü gitmesinin sorumlusu, iktidardır. Örneğin, AB'ye üyelik konusundaki ciddi çabalar sonucu, AK Parti'ye oy vermeyi düşünmeyen kitleler bile, "Bunlar doğru yolda" demeye başladı. Bu noktada, "İmam hatipliler meselesi"ni pişirip yeniden gündeme getirmek, AK Parti'ye destek veren "Merkez"i daraltmaktan başka ne işe yarar? Veya Anayasa değişiklikleri dolayısıyla gündeme gelen kadın-erkek eşitliği tartışmalarında, "Damardan Erkekçi" görüşleri seslendirmek, AK Parti'yi merkezden sağa itmekten başka ne getiri sağlar? Başbakan Erdoğan'ın dünkü AK Parti grup toplantısında, AB'ye bir nevi rest çekmesini de, açıkçası gereksiz buluyoruz. Önemli olan AB'nin Türkiye'ye tarih vermesi değil, Türkiye'nin Kopenhag Kriterleri'ne tam uyum için ev ödevini iyi yapmasıdır. Bunlar yapıldıktan sonra, Başbakan Erdoğan "Bizi almazsanız, bir şey değişmez" diyebilir. Kopenhag Kriterleri'nin Ankara Kriterleri olmasından, "Tam Uyum" sağlanınca rahatça söz edilebilir. Yani, rahatın iktidara batması da, pek görülmüş şey değildir.
|