| |
Kültür turuna yaşlılar mı çıkar?
Nevşehir'deki yeraltı kentlerini yıllardır merak ederdim ama bir türlü gidip görmeye fırsatım olmamıştı.. Sonunda geçen hafta gidebildim.. Sadece Kaymaklı'daki yeraltı kentini değil, tüm Kapadokya Bölgesi'ni gezdim.. Bir buçuk güne çok şey sığdırdım.. Mutlaka görülmesi gereken yerlerin başında Kaymaklı ve Derinkuyu'daki yeraltı kentleri geliyor.. VII. yüzyılda o topraklarda yaşayanlar, saldırılardan o kadar bunalmışlar ki, yeri kazarak altına saklanmaya başlamışlar.. Odalar yapmışlar, tüneller açmışlar, mutfaklar kurmuşlar, şarap ve erzak depoları oluşturmuşlar.. Dışarıdan görünmeyen havalandırma bacaları açmışlar.. Kilise kurmayı da ihmal etmemişler.. VII. yüzyıldan IX. yüzyıla kadar süren yoğun uğraş, ortaya sekiz katlı dev bir kent çıkarmış.. Müthiş etkileyici.. Hayvanlarını bile yeraltına sokmuşlar.. Karanlıkta daracık tünelleri geçerken sağa sola çarpmamak için tutamaçlar bile yapmışlar.. Güvenliklerini ise içten kapatılan dev sürgü taşları sağlamış.. Yeraltı kentinin bir bölümü açık.. Bu alanı bile yarım saatte gezdik.. Bölgenin jeolojik yapısı da çok ilginç.. Alan tüf kayalarla kaplı.. Özelliği şu: Tüf kayaların oksijenle temas eden bölümü giderek sertleşiyor.. Bildiğimiz kayaya dönüşüyor, içi ise yumuşak kalıyor.. Böylece çok rahat kazılabiliyor.. Kazılarak açılan her bölüm zaman içinde sertleştiği için doğal güvenli bir mekân oluşuyor.. İnanın anlatmakla olmuyor; görmek, o atmosferi solumak gerekiyor.. Tabii Kaymaklı'ya gitmişken Göreme-Ürgüp-Avanos üçgenini dolaşmadan da olmaz.. Göreme açıkhava müzesi, peri bacaları, XI. yüzyıldan kalma kiliseler, Uçhisar Kalesi, Zelve Vadisi insanı başka bir uygarlığa götürüyor.. Konakladığım yer bile başlı başına yazı konusuydu.. Ürgüp'teki Espelli Evleri'nde kaldım.. Beş taş evden oluşan bir yer.. Sahibi Süha Bey 1987 yılında kolları sıvamış.. Herkes klasik otel yaparken o taş evleri almış, özelliklerini bozmadan yaşanır hale getirmiş.. Evleri küçük tünellerle birbirine bağlamış.. 10 odası var.. Her odanın önü avlu.. İnsana huzur veren bir mekân.. Güneş batarken terastan Ürgüp'ü seyretmenin ayrı bir keyfi var.. Günboyu yaşadığım bütün bu güzelliklerden sonra beni farklı bir atmosfere götürmeyecek bir ortamda yemek yemek istedim.. Süha Bey'e sordum.. 'Uçhisar'da Elai Restaurant var. Oraya git' dedi.. Taş bir mekân.. 30-35 kişilik.. O kadar güzel dekore edilmiş ki, kendinizi şatonun salonunda yemek yiyormuş gibi hissediyorsunuz.. Ördek ve kırmızı şarapla hızlı Kapadokya turunu taçlandırdım.. İstanbul'a dönünce atv'deki arkadaşlara gördüklerimi anlattım.. 'Mutlaka gidin' dedim.. İçlerinden biri güldü; 'Abi eskiden sen bir-iki gün kaçıp kafanı dinlemek için Çeşme veya Bodrum'a giderdin.. Yaşlanıyorsun galiba' dedi.. 'Ne yani' dedim, 'İnsanın kültür turizmine çıkması için ille de yaşlanması mı gerekiyor?' Sonra düşündüm.. 44 değil de 24 yaşında olsaydım, yeraltı kentine mi giderdim yoksa Bodrum'a mı? Yanıtını veremedim..
|