|
|
|
|
|
|
Kür, 12 yıllık küskünlüğünü hayalet öyküleriyle bozdu
Bitmeyen Aşk, Asılacak Kadın, Yarın Yarın gibi bir dönemin çok ses getiren kitaplarının yazarı Pınar Kür, yeni kitabı 'Hayalet Hikayeleri' ile raflarda yerini aldı. Yazar, "Artık aşk romanı yazmam, bu toplumda olanlar karşısında hayalet gibi kaldığım için bu öyküleri yazdım" diyor.
Karşımızda bir hayalet varken kendimizi ne kadar gizleyebiliriz? Hele de bu hayalet geçmişimizden sinsice gelip karşımıza dikilir, bize duymaktan korktuğumuz şeyleri söylemeye koyulursa... Hayaletin çağrısına yanıt verip, geçmişle yüzleşmekte midir kurtuluş, yoksa onu susturup korkularımızın esiri olarak yaşamaya devam etmekte mi? 12 yıl aradan sonra yazdığı yeni kitabı 'Hayalet Hikayeleri'ni, arka kapağında böyle özetliyor Pınar Kür.
Kitapta beş ayrı hayalet öyküsü var ve öykülerin kahramanları geçmişlerinde açık kalmış kapıları sonsuza kadar kapatabilmek uğruna bu tuhaf ziyaretçilere ister istemez kulak veriyor. Kimisi yaşamındaki gizemin peşine düşerek onlarla yüzleşmeyi tercih ederken, kimisi gerçeklerden kaçıp unutmayı seçiyor. Pınar Kür aslında bu öykülerle insan ruhunun bilinmezliklerine dokunuyor. Çağdaş Türk edebiyatının önemli isimlerinden; Bitmeyen Aşk, Asılacak Kadın, Yarın Yarın, Sonuncu Sonbahar gibi hafızalara yerleşmiş, tartışmalar yaratmış kitapların yazarı Kür, 'Paris'te bir hayaletin refakatinde dolaştıktan' sonra yazmış kitaptaki bazı öyküleri...
Bazı hikayeler de 'kolaycı, kolay yoldan köşe dönmeye meraklı' bu toplumda kendini hayalet gibi hissettiği için ortaya çıkmış. Artık kendi kemikleşmiş okuyucu kitlesinin dışında yeni okurlar da edinmek istediğini söylüyor Pınar Kür; "Ama yeni okur bulmak için kolay bir kitap da yazmadım" diye ekliyor. Pınar Kür'le yeni kitabından çok, neden bu kadar uzun bir ara verdiğini konuştuk...
* Neden bu 12 yıllık ara? Bunu tek bir sebebe bağlayamam. 12 yıl ara verdim ama yazmaya ara vermiş değilim; 12 yılda beş tane hikaye de yazmadım. Başka çalışmalarım oldu ama genel olarak küskünlük gibi bir şey yaşadım.
* Neye ya da kime küstünüz? 92 yılında çıkan Sonuncu Sonbahar isimli kitabıma kadar, tüm kitaplarım ciddi tartışmalar yaratmıştır. Asılacak Kadın yasaklandı, Yarın Yarın yasaklandı, davalar oldu. Sürekli bir satışı vardı kitaplarımın, sadık bir okur kitlem vardı. Fakat, 80 darbesinin tahribatını 90'larda gördüğümüz için olsa gerek; 90'lı yıllarda okur profili müthiş değişti. Ama 92'de yayınladığım Sonuncu Sonbahar'la ilgili tek bir gazete ya da dergide değerlendirme çıkmadı. Düşünün ki, Yarın Yarın isimli ilk kitabım çıktığında, adı sanı bilinmeyen bir yazar olmama rağmen, bir ay içinde hakkımda 40'ın üzerinde yazı çıkmıştı.
* Yani ilgisizlik sizi küstürdü... Evet, ilgisizlik... 'Artık kimseye hitap etmiyorum madem' ya da 'artık kime hitap edeceğim, bana ne' gibi bir dönem yaşadım. Bu dönemde yazmaktan vazgeçmedim ama.. 'Hayalet Öyküleri'nde yer alan 'Sesler' öyküsünün başlangıç tarihi 1993'tür mesela. 10 senede yazdım bu öyküyü.
* Küskünlük dönemini nasıl atlattınız peki? Tamamiyle atlattım sayılmaz. Geçen yaz sonunda Ayvalık'ta oturmuş keyfime bakıyorum, unutulmuş bir yazar olarak (kahkahalar). Arka arkaya dört-beş yayınevi aradı; üstelik yeni kitap istemediler. 'Kitaplarınızı yayınlamayı düşünüyoruz, bize verir misiniz' dediler. İstanbul'a dönünce yayınevim Can'la konuştum.
'Bunlar para da teklif ediyorlar bana, ben senden para istemiyorum. Ama bunca yıldır hiçbir tanıtımı yapılmadı bu kitapların. Hiç değilse bir atılım yapalım' dedim Erdal Öz'e. Kitapların satışı çok düşük görünüyordu, aramızda bir sürtüşme oldu, anladım ki; çok eski dostum olduğu için iş konuşamayacağız. Ben de gelen teklifleri değerlendirdim. Geçen aralık ayında Everest'le anlaşma imzaladık; imzalarken de yeni kitabı nisana kadar toparlayacağıma söz verdim. Söz verince yapmak zorunda kaldım!
* Kitap yazmaya ara verince, zor mu konsantre olmak? İsteksizlik de vardı bende. 'Niye yazıyorum filan' diyordum. Bu da insanı tembelleştiriyor. Ben bu kitaptaki 'Sesler' öyküsüne 1993'te roman olarak başladım. Fakat götüremeyip, bırakmıştım. Altı ay çok çalıştım.
* 10 yıl bir öykü için uzun bir süre değil mi? Evet öyle... Ama gerçekten bir hayalet gördüm, ondan gecikti.
* Nasıl yani? Bir hayaletin refakatinde Paris'te dolaştım. O hayaleti yazmak ihanet olacakmış gibi tereddüt ettim; 'mutlaka yazmalıyım' diye düşündüm bir taraftan da. Böyle gelgitlerim oldu.
* Bitmeyen Aşk gibi müthiş bir aşk romanı yazınca bir yazar; okuyucuları belki de ondan bomba gibi bir aşk romanı beklerdi. Neden hayalet öyküleriyle çıktınız ortaya? Belki biraz hayalet gibi görüyorum kendimi demin tarif ettiğim toplumun içinde. Yani bu kolaycılığın, kolay yoldan köşeyi dönmenin moda olduğu toplumda ben biraz hayalet gibi kalıyorum! Artık bundan sonra aşk romanı filan yazamam. Çünkü 'Bitmeyen Aşk' bence belirleyici bir aşk romanıdır, ondan sonra bir daha oturup aşk konusunu ele almayı anlamsız buluyorum. Çok fazla açıklamak istemiyorum ama 'Yarın Yarın'ın devamı gibi bir kitap yazmayı düşünüyorum. 'Yarın Yarın'ın yazıldığı 76 yılı ile bu dönem arasındaki büyük farklılıkları, bu toplumdan benim neden rahatsız olduğumu anlatan bir şey olacak.
* Beş ayrı hayalet öyküsü var kitapta. Nelerden etkilenerek yazdınız bunları? Kitabın ilk sayfasında şu ifade var: "Gece gezen ölüler midir hayaletler, yoksa ancak geceye sığınarak yaşamayı sürdürebilen canlılar mı?" Bunu kitabın temasını açıklayan cümle olarak düşünüyorum. Herkesin geçmişinde hayaletleri var. O hayaletler günün birinde karşına çıkabiliyor. Hayaletlerin amacı; kendilerini belli etmektir. buradayım, beni gör" diye duvarları yıkarlar, iskemleleri yürütürler. Herkesin hayatında böyle şeyler var. Bunları farklı konumlarda işledim. Çıkış noktası Paris'teki olaydır ama.
* 'Başıma geldi' dediğinize göre hayaletlere inanıyorsunuz? Herkesin hayaleti olduğuna inanıyorum evet.
ŞİRİN SEVER ssever@sabah.com.tr
|
|
|
|
|
|
|
|
|