|
|
Yarışma kazanmak için 3 M taktiği
Türk halkı "müzikal" değil "duygusal" yaklaşımlarla oy kullandığı için "3 M" en geçerli taktiktir
AKADEMİ Türkiye'de geçtiğimiz cuma akşamı önemli bir "sürpriz" yaşandı. Çoğunluk, Deha'nın kalacağını sanırken, yoluna devam eden Mücahit oldu. Aslında Türk halkının genel eğilimlerini göz önüne aldığımızda bunun "sürprizle" pek ilgisi olmadığı gerçeği ortaya çıkıyor. Zira daha önce de pek çok benzeri yarışmada olduğu gibi oy kullananlar kulaklarının algıladığını ya da beyinlerinden gelen sinyali değil, "yüreklerini" dinleyerek cep telefonuna sarılıyorlar. Biz Akademi Türkiye'nin kalitesi ve farklı sunumuyla bu gerçeği değiştirebileceğini umuyorduk. Ama yanıldık. Türkiye'de siyasi, ekonomik ya da sanatsal bir yarışmayı kazanmanın yolu "3 M" taktiğinden geçiyor. Peki nedir bu 3 M? MAĞDUR, MAZLUM ve MAĞRUR... İşte "Yıkılmadım, ayaktayım" diye çığlık atan Mücahit'i iki haftadır başarıya götüren de mağdur, mazlum ve mağrur olmasıdır. Bundan sonra Mücahit'in yanına oturan adayların işi çok zor. Çünkü Mücahit, yarışmanın "giyotini" oldu. Öyle tahmin ediyorum ki, yanındaki koltuklardan "kelle almaya" bundan sonra da devam edecek. İşte yarışmanın son bölümünde "Bir saptamada bulunmak istiyorum" diye araya girmek istediğim ama zaman darlığından ifade şansı bulamadığım konu buydu. Bu arada "yarışmada başarılı olmak", kendi yeteneklerini ortaya koymak kadar, "rakiplerini etkisiz hale getirmeyi" de gerektiriyor. Bu anda da devreye "stratejiler" giriyor. Halk şimdilik "stratejiden" habersiz oy kullanıyor. Örneğin Barış'ın en yakın rakibi Timuçin ikili koltuğa oturduğunda, Barış fanatiklerinin "bu fırsatı nasıl olup da kullanmadıklarını" hala anlamış değilim. Sanırım bundan sonraki haftalarda yetenek kadar, taktikler ve gizli stratejiler de devreye girecek. Hazır söz yarışmadan açılmışken, cumartesi gecesi "üstüme kalan bir ihaleyi" de açıklığa kavuşturayım. Akademi Türkiye artık bir aile haline geldi. Bu nedenle benim Elçin'e yönelen hayranlık dolu bakışlarım, "kızkardeşinin sahnedeki başarısıyla gururlanan bir ağabeyin" bakışlarından daha öte bir anlam içermiyordu. Tek şanssızlığım ise usta bir yönetmen ile bir "televizyon sihirbazı" olan Reha Muhtar'ın arasında kalmış olmamdı...
|