|
|
Eleştiriyorum, çünkü çok seviyorum
"Alacakaranlık" dizisine takmış filan değilim. Çok sevdiğim için "mükemmel" olmasını istiyorum, hepsi bu...
Hiçbir diziyi bu kadar sevip, bu kadar eleştirmemiştim. "Alacakaranlık"ın bende gerçekten farklı bir yeri var. Her ne kadar dizinin yapımcıları eleştirilerimi "polise hedef gösterme" gibi algılamış olsalar da ben yazmaya devam edeceğim. Çünkü bu güzel dizinin, "mükemmel olması" adına yanlış anlaşılmaya bile razıyım. İşte son bölümde gözüme takılanlar:
* Ferit, sevgilisi Songül ile annesini İzmir'e özel arabayla yolluyor. Üstelik onları götürmesi için Organize Suçlar Masası'ndan bir memuru görevlendiriyor. Haydi diyelim ki, Songül, "korunması gereken sanık" statüsünde. Ama yine de özel koruma tahsis edilmesi için Savcılık kararı gerekmez mi? Haydi onu da geçelim. Bir de bakıyoruz, Songül, hastanede Ferit'in karşısına dikiliyor. "Dayanamadım, yarı yolda kaçıp, geri döndüm" diyor. İyi de bu kız "mevcutlu" götürülmüyor muydu? Yani yanında Organize Suçlar'dan polis memuru yok muydu? Alın size bir kez daha "polisin elinden kaçma, kaçırılma vakası"...
* Dizide polisler sanki kişisel intikamlarının peşindeymiş gibi bir görüntü ortaya çıkıyor. Tahir ile Ferit, sanki çocukları ya da sevgilileri kaçırıldığı, en yakın arkadaşları Cemil işkence gördüğü için kabadayı Emir'in peşine düşmüşler gibi. Ama asıl görevleri "hukuk kararlarını uygulamak", "adaleti, huzuru, güveni tesis etmek" değil mi? Bu ince ayrıntının altı bana göre daha kalın çizgilerle çizilmeli.
* Bir de bu bizim komiser Ferit ne zaman polislik yapıyor, doğrusu anlamadım. Evde aile bireyleriyle tek tek ilgilenmekten, Tahir'in kızını okula götürüp getirmekten, sevgilileriyle buluşmaktan, meyhanede Tahir başkomiseriyle kafa çekmekten fırsat bulup da Şube'ye gittiğini pek göremedim de...
|