|
|
Soğuk kenti ısıtan filmler
Fatih Akın'ın beklenen filmi "Duvara Karşı" gösteriden sonra en çok alkış alan film oldu. Festivale bu yıl hüzünlü yapımlar hakim
Berlin'in ünlü soğuk ve karlı havasını filmler ısıtıyor. Birkaç yüz filmin gösteriliği ve bunlardan 25 kadarının Altın Ayı Ödülleri için yarıştığı Berlin'de bir salından öbürüne koşarken soğuk havayı fark etmiyoruz bile... Merakla beklenen ve ünlü yönetmenlerin imzasını taşıyan kimi filmler hayal kırıklığı yarattı. John Bodrman'ın Güney Afrika ırkçılığı üzerine "Country of My Skull" (Kafatasımdaki Ülke) ya da tanınmış İspanyol yönetmeni ManuelAragon'un "Gelecekteki Hayatın" filmleri gibi... İlk temel izlenim, bu yılki filmlerin dünyamızdan karamsar ve karanlık bir yansıma veren kesin ve hüzünlü yapımlar olmaları. "Senin Ellerinde" adlı filmin iç içe anlattığı iki kadın öyküsünü de son derece dramatik biçimde bitiren yönetmen Annette Olesen, sanki bize "acının ve kederin ülkesi yoktur" diyor. Ron Howard'ın modern Western'i "The Missing" Cate Blanchett ve Tommy Lee Jones'lu kadrosuyla belki bir ilgi uyandırırken, bir başka Amerikan filmi, "Monster" da gerçek bir olaya soğukkanlı ve ödünsüz biçimde yaklaşan tavrıyla seyircisini büyük etki altına alıyor. Göç ve göçlerin peşinde komik arama da gözde bir tema. Tanınmış Amerikan sinemacısı Terrence Malik'in hikayesini yazdığı ve genç bir Norveçli sinemacının, Hans Petter Molland'ın yönettiği "Beatiful Country" (Güzel Ülke) hiç görmediği Amerikalı babasını aramak için bir gemiyle ABD'ye giden Vietnamlı bir gencin öyküsünü anlatıyor. Filmin kadrosunda Nick Nolte, Tim Roth, Bai Ling gibi ünlü isimler var. Arjantinli yönetmen Daniel Burman ise "Kayıp Kucaklaşma" filminde yıllar önce İsrail'e göç edip izini kaybeden babasıyla yeniden bir araya gelen bir Musevi gencinin öyküsünü işliyor. Fransız filmlerinden, benim kaçırdığım Patrike Leconte filmi "Mahrem İtiraflar" eleştirmenlerin sevdiği filmlerden... Cedric Kahn'ın bir Georges Simenon uyarlaması olan "Kırmızı Işıklar" filmi ise bir gece esnasında bir otoyol çevresinde geçen ve yazarın esprisine uygun, tedirgin edici bir gerilim. Oyuncuları Jean-Pierre Darroussin ve Carole Bouquet de çok iyi. Genç İtalyan sinemasının fetiş isimlerinden Matteo Garrone'nin "İlk Aşk" filmi, çılgın bir aşk öyküsü. Beni hiç sarmadı ama beğenenleri de var. Amerikan filmlerinden "Final Cut" (Son Kurgu), Robin Williams, Mira Sorvino ve Jim Caviezel'in oyunlarıyla da seçkinleşen ilginç bir psikolojik bilim-kurgu. Ama ödüllük bir film değil. Bağımsız yönetmen Richard Linklater'in çok sevilmiş filmi "Before Sunrise" (Şafaktan Önce) den tam 9 yıl sonra, aynı kahramanları yine aynı oyunculuklarla, yani Ethan Hawke ve Julie Delpy'le bir araya getiren filmi "Before Sunset" (Günbatımından Önce) de oldukça beğenilen ve ödül şansı olan bir bağımsız sinema örneği. Festivalin beklenen filmlerinden Fatih Akın'ın filmi "Duvara Karşı", üçüncü kuşaktan iki genç arasında geçen ve Hamburg'da başlayıp, İstanbul'da sonuçlanan bir ilişkiyi son derece canlı, gözlemci bir sinema diliyle anlatıyor. Gösteriden sonra ve basın toplantısında en çok alkış alan film oldu. Tüm oyuncular da iyi ama özellikle Sibel Kekilli adlı ilk filmini çeken genç oyuncumuz, dünya sineması için büyük bir kazanç. Yunanlı yönetmen Angelopoulos'un "Ağlayan Çayır"ı ise düş kırıklığı uyandırdı. Yunan tarihinin 1920-50 arasındaki 30 yılına tanıklık getiren üç saatlik bu dev film, usta yönetmenden beklenecek çeşitli güzellikler ve zenginlikler içeriyor. 54. Berlin Şenliği sonuçları bugün açıklanacak.
|