Canımı acıtıyorsun!
Bırak kolumu; canımı acıtıyorsun!' cümlesi size ne hatırlatıyor? Yok, sandığınız konudan söz etmeyeceğim. Orada sözü geçen uzuv 'bel'di zaten! Bugünkü konumuzda içerik bâbında (bilinegelindiği üzre) siyasal konjonktürden ya da Ege'deki incir rekoltesinden söz edilmeyecek. Çoktandır kafama takılan bir kült cümle ile açılışı yaptık. Demek ki neymiiiş takıntılar geçen haftadan beri devam ediyormuuş. Etsin de zaten ömür biter takıntılar bitmeeez. Bitmesin de zateeen. Ne zaman biteeer o zaman yatay geçiş yapılmış demektiir. Nereyee? Kafaya huni, boyuna çalar saat takma düzlemineee. 'Bırak kolumu; canımı acıtıyorsun!' Bu cümle neredeyse "Size anne diyebilir miyim?" kadar kült bi cümledir. Ve evvet doğru tahmin Türk filmlerinde kullanılır. Zira orada bilumum sabisübyanın kan çekmesi sonu filmin jöndamını annesi sanması kadar kült bir öğe, jöndamın canını acıtacak bir kötü kadın Müzeyyen ya da bir kötü adam vardır. Ve bu cümle ona sarfedilir. Deminden beri manasızca uzamakta olan bu durum takıntıdan ziyade bir saptamadır. Peki bu monologda kolunu kaptıran elini alabilmekte midir? Ya beli? Beli ne alemdedir? "Canımı acıtıyorsun" derken acıtana neden böyle gereksiz bir bilgi verilmektedir? Kolunu kapan, şikayetini dile getiren kişinin kolunu zaten acıtmak amacı ile kapmakta, kıvırmakta, bükmekte ya da sıkmakta değil midir. Ayranı kabarmış, burnundan duman çıkmakta olan adamdan ya da kadından ne mene bir aman beklenmektedir. Hadi sarsalayan adamdır misal; diyelim bıraktı kolunu. Ya gönül acısı? Hı? Ya gönül acısı? O öyle kolay geçmekte midir? Iıh, geçmemektedir. Bu böyle uzar giderdir.
SABRİ BERKEL SERGİSİ Bu arada Z&D Sanatevi'ndeki Sabri Berkel sergisinden söz ederek ciddiyete kafa üstü çakılacağım. Bu vesileyle nekkadar sen'atsal bir yanımla salınmak gerekliliğim de altı çizilesi bir hal almış olur. Gidin görün. Diyeceğim odur ki bu isimler tarihten hoş bir yaprak olarak gündeminize girsin. Bir başka mecra... Seçim-süçüm memleket sathında tam da Türk işi hallerle hüküm sürmede. Cihangir cenahında da muhtar seçimlerinden yana durumlar bu merkezde. Misal; Turgut Sak nam bir adayımız var; ben resmini nerde görsem 'ya diilsek' durumuna geçiyorum. Geçende oy isteyen bir hanım muhtar adayı kapıya dayandı; ben de dışarı çıkacağım, don gömlek giyinme pozisyonundayım. Evde de bir ben varım bir de ben. 'Hiiç uygun diilim kapıyı açamayacağım' dedim. Kimbilir neler düşünmüştür. Malum, seksi kadınların sırtı yerden kalkmaz sanır bi kısım sade vatandaş! Seçimlerden dolayı TV'de hangi kanalı açsam, bıyık kravat kıyamet vaziyeti sözkonusu. Seçeceğimizi seçsek de her şey normale dönse. Ben hiiyyç propaganda-maganda konuşmalarına takılmıyorum. En mühim programları seyrediyorum! Akademi Türkiye'yi beğeniyorum. Pınar'ı beğeniyorum. Erkek arkadaşının durumu vahim. Pınar sahnedeyken seyirciler arasında gösterdiği performans sonucu herkesler sevgilisinin Özgür'le başgöz olmasını daha uygun bulduğunu dile getirdi. Geçmiş olsun. Bir ilişkide çok hırs hayır getirmez. Hele TV kameralarının olduğu bi yerde 'Birileri Seni Gözetliyor'dur. İtidalli olunucek. Bu işler böyle. Duygusal ayküü, yani EQ denen hadise biz farkında olalım olmayalım bizi ele verir. Serhan'cık elenmese baari. Deha, Kenan Doğulu klonu. Samimi de değil. Bunlar anlaşılır TV'den. John Deep'in mahalle versiyonu Barış için kızlar yerlerde. Ama be gülüm, oğlancağız çok cahil. İnsan bi kendini yetiştirir. de benim evde daha önce çalışan hırsız kıza benzetiyorum onu. Keçi sakal bıyık tak aynı. Kız bu arada neler götürmüş. Gün geçmiyor bir şeyimi bulamayayım. Etrafındakilere; bana o verdi bunları diyordur. Ama etrafı, verilemeyecek türden şeyleri de üstünde görünce... Di mi? Allah ıslah etsin. Bu kanter.
|