Basın Şehitleri Günü
Mazisi iki yüz yıla yaklaşan Türk basın tarihinde sürgünlerin, hapislerin yanında düşüncelerinin diyetini hayatlarıyla ödeyen pek çok gazeteci bulunmakta... Bugün, onları "Basın Şehitleri" olarak anıyoruz. Türk basınında adlarını "faili meçhul"e yazan gazetecilerin anılarına saygı amacıyla Türkiye Gazeteciler Cemiyeti, 6 Nisan'ları "Basın Şehitleri Günü" olarak kabul ederek bir anma törenine dönüştürdü. Bugün ilk basın şehidi, "Serbesti" gazetesi başyazarı Hasan Fehmi'nin Divanyolu'ndaki Sultan Mahmut Türbesi'nin bahçesinde bulunan mezarı başında saat 11.00'de bir tören düzenleniyor. Törenden sonra da TGC Basın Müzesi'nde yer alan "Şehitler Galerisi" ziyaret edilecek... Peki, kim bu ilk basın şehidi? Hıfzı Topuz'un "Türk Basın Tarihi"ne göre 5 Nisan 1909'da, Emin Karaca'nın "Türk Basınında Kalem Kavgaları"na göre ise 7 Nisan 1909'da, bir başka deyişle "31 Mart Vakası"nın arifesinde "İttihat ve Terakki Cemiyeti"nin "derin devlet" anlayışına kurban verilen "Serbesti" gazetesinin yazı işleri müdürü ve başyazarı Hasan Fehmi... Hasan Fehmi, Siyasal Bilgiler'i bitirdikten sonra Paris'e kaçar. Bir süre Mısır'da yaşadıktan sonra da 1908'te "İkinci Meşrutiyet"in ilanı üzerine İstanbul'a dönerek Mevlanzade Rıfat'ın yayınladığı "Serbesti" gazetesinin yönetimini alır. Hasan Fehmi'nin İttihat ve Terakki iktidarını sert bir biçimde eleştiren yazıları aydın çevrelerde de geniş yankılar uyandıracak ve gazete büyük bir okur kitlesine ulaşacaktır. İttihatçılar ise Hasan Fehmi'yi susturmak için önce gözdağı verecek, ardından gazeteye "İttihat ve Terakki'nin fenalığı; açlıktan da, koleradan da fazla tahribat yapmaktadır diyorsun. Bu tahribatı aziz milletimizin dimağında asıl sen yapmaktasın" benzeri tehdit mektupları yağacaktır. Ve Hasan Fehmi, 6 Nisan 1909'un akşamında mülkiye kaymakamı arkadaşı Ertuğrul Şakir ile Beyoğlu'ndan dönerken Galata Köprüsü'nün Eminönü tarafında tabancayla vurularak öldürülecektir. Ertesi gün, "Serbesti" gazetesinin birinci sayfasında yalnızca şu yazı vardır: "Serbesti-i matbuatın (basın özgürlüğünün) ilk kurbanı, ömrünü menfalarda (sürgünlerde) geçirmiş olan evlad-ı hürriyetten Hasan Fehmi Beyin ruhuna fatiha..." Hasan Fehmi'nin öldürülmesi üniversite gençleri arasında da heyecan yaratacak, ertesi sabah büyük bir gösteri düzenleyen öğrenciler, Babıali'nin önünde toplanacaktır. Zamanın Hukuk Fakültesi öğrencilerinden, 19 yaşındaki Burhan Felek, bir konuşma yaparak Sadrazam Hüseyin Hilmi Paşa'dan katillerin yakalanmasını isteyecektir. Sadrazam da "Katiller bulunacak ve asılacaktır" diyerek öğrencilerin gönlünü alacakır. Gençler, daha sonra Mebusan Meclisi'ne gidecek ve Meclis Başkanı Ahmet Rıza Bey ile görüşerek "Bu gizli eller kırılsın artık. Millet kan ağlıyor. Katilleri istiyoruz" diye bağıracaklardır. Hasan Fehmi'nin katili ya da katilleri bulunamadığı gibi, İttihat Terakki yönetimi, iki yıl içinde iki gazetecinin daha ölümünden sorumlu olacaktır. Biri "Seda-yı Millet" gazetesinde yönetimi eleştirmenin yanında yolsuzluklarını da belgeleyen genç gazeteci Ahmet Samim, ki 9 Haziran 1910 Perşembe gecesi, yazar arkadaşı Fazıl Ahmet ile Bahçekapı'da yürürlerken arkasından açılan bir tabanca mermisine kurban gidecektir. Öteki de bu olaydan 14 ay sonra, 10 Temmuz 1911 Pazartesi akşamı Bakırköy'deki evi önünde kurşunlanan "Mizan" ve "Serbesti"den sonra "Şehrah" gazetesinde yönetimi eleştiren başyazılara imzasını atan Zeki Bey... Hasan Fehmi gibi, tabii bunların katil ya da katilleri de "faili meçhul" hanesine yazılacaktır. Daha yakın tarihimizde "faili meçhul"e gidenler gibi... Hasan Fehmi, Ahmet Samim ve Zeki Bey Türk basınının düşüncelerinden dolayı "kurşun"a kurban giden ilk şehitleriydi. Onların ardından, yaklaşık yüz yıl içinde Türk basını Ümit Kaftancıoğlu'ndan Abdi İpekçi'ye, Çetin Emeç'ten Uğur Mumcu'ya nice şehitler verdi. Kiminin bedeni kurşunlanarak, kiminin kalemi elinden alınarak düşüncelerinden dolayı yazması engellenerek... Hepsini, saygıyla yad ediyorum.
|