| |
|
|
İstanbul'da, Ayşe Taş rüzgarı esmelidir!..
Zeki Çetin'e bazen şaşırıyor, çoğunlukla da hayranlık duyuyorum. Türk müziğine tutkusu ve şarkı söylemek için ille de patron olmak gerektiğini sanması, biz dinleyicilere yıllardır unutulmaz geceler yaşatıyor. Sahil yolundaki "Pınar", her cuma ve cumartesi akşamları, eşsiz müzik ziyafetleri sunuyor. Önceki gece Ayşe Taş'ı ilk kez, yakından dinledim. TRT'nin müzik programlarını izleyenler ve TRT-4'ün müdavimleri, Ayşe Taş'ı hem korolardan, hem de solo konserlerinden tanır. Ama "Pınar"da dinlediğim Ayşe Taş, bazen Muazzez Abacı'yı, bazen Ayşegül Durukan'ı andıran bir üslup zenginliği ile ve Mustafa Keser'i aşan bir repertuar çeşitliliği içinde, sahnedeydi. Benim tutkun olduğum, Dede Efendi'nin "Sultanıyegah Takım"ı vardır. Cuma gecesi, Ayşe Taş'ın Sultanıyegah söyleyeceğini anlattılar ve bir isteğim olup, olmadığını sordular. Ben de Dede'nin Sultanıyegah'larını istedim. Eksik olmasın Bülent Ersoy'dan istemişler notaları, o da hemen o gece vermiş. Ayşe Taş, o geceki programını böylece Dede Efendi ile açtı: "Nihan ettim seni sinemde ey mehpare canımsın Benim can-ü cenanım sevdiğim virdi zebanımsın Gönül sende gözüm hak-i derinde ey meh-i devran Benim raz-ı derunum sevdiğim ruh-u revanımsın" "Pınar"a şarkı dinleyip, eğlenmeye gelen İstanbul'lular, tabii programın Dede ile açılmasından fazla mutlu olmadılar. Ama ben aldırmadım. Bir gazino sahnesinde, böyle bir Dede bestesini söyleyen sanatçıya rastlamak, beni açıkçası kendimden geçirmişti. Tırmandım. Bu defa da sözleri Fahri Tüzün'e, bestesi Cinucen Tanrıkorur'a ait Hüzzam şarkıyı istedim. Onun notalarını da Zeki Çetin buldu hemen. "Ettiğin cevri bile kendime nimet bilirim Küsemem bahtıma ben, sevmeyi kısmet bilirim Eremem vaslına, lakin erebilsem de yine Doyamam vuslatına, kendimi hasret bilirim" Bu şarkıyı ilk kez rahmetli Cinucen Tanrıkorur'un kendisinden, bizim evde dinlemiştim. Bir kez de, Mustafa Keser'in yorumladığına tanık oldum. Zerda'nın albümünde de rastladım şarkıya. Ayşe Taş'ın yorumu zirvedeydi açıkçası. Fakat "Pınar"ın o geceki müşterilerinin sabrı da, galiba taşmak üzereydi. Çünkü eğlenceli ve herkesin bildiği şarkılarla geçmesi beklenen gece, konservatuar sınavına dönmek üzereydi. "Eski Maksim" döneminde birgün, Fahrettin Aslan, Rauf Tamer'e ve bana şöyle demişti: - Siz gelmeyin Maksim'e. Siz gelince, sanatçılar bir türlü bu yüzyılın şarkılarına gelemiyorlar. Müşteri bunalıyor sizin beğendikleriniz yüzünden. Ayşe Taş da, bana uyarsa, kendisinin dinlenilmeyeceğini hissetti. Ve o anda Sultaniyegah, Nihavend'in, Hüzzam'ın ve nice makamın rüzgarına yelken açtı. O gece neler dinlediğimiz sıralayalım: Andıkça geçen günleri-Kaçıncı fasl-ı bahar- Al sazını sen sevdiceğim- Biz Heybeli'de her gece- Ben seni unutmak için sevmedim- Bir rüzgardır gelir geçer sanmıştım- Gece sessiz ve karanlık- Gecenin matemini- Olmaz ilaç sine-i sad parame- Ayrılık yaman kelime- Ayrılık ümitlerin ötesinde bir nehir- Gönül nedir bilene- Menekşelendi sular- Mümkün mü unutmak güzelim- Kirpiklerinin gölgesi- Dün Göztepe'nin alemi vardı. Dinlediğim, ama unuttuğum birkaç şarkı daha var. Mesela 1950'lerde Şükran Özer'in tanıttığı İstanbul türküsünü, "Yanıyor mu yeşil köşkün lambası yar"ı da söyledi. Cuma akşamı, kesinlikle seçim akşamından daha güzeldi benim için.
|