| |
|
|
Rahmi Koç'un, "vizyonu" ve "illüzyon"u yorumlaması...
Rahmi Koç'un, Koç Üniversitesi Sağlık Yüksek Okulu'nda yaptığı konuşmayı okumuşsunuzdur. Gerçekten, ilgi çekici ve çarpıcı noktalara parmak basmış. Örneğin "Vizyon" konusunda söyledikleri, hiç unutulmaması gereken öz-deyiş (veya vecize) niteliğinde. Diyor ki: - Bir hedef seçmek başarının en önemli tarafıdır. Kendinize realist bir vizyon seçmeniz lazım. Çok yüksek hedef koyarsanız, bu vizyon değil illüzyon olur. İdeal hedefi şöyle tarif etmek mümkündür. Hedef somut, ölçülebilir, başarılabilir, gerçekçi ve zaman sınırlı olmalıdır. Rahmi Koç'un bu cümlelerini okuyunca, aklıma tanıdığım genç bir adam geldi. Hedefini çok somut biçimde belirlemişti. Doktor olmak istiyordu. Yıllar önce, üniversite yerleştirme sınavına girdi. Tıp fakültesi yerine, edebiyat fakültesinin arkeoloji bölümüne yerleştirildi. Şimdi bir bankada memurluk yapıyor. Vizyonunda bundan sonraki hedef, emekli olmak. Tabii ki bu iyi bir örnek değil vizyon ve illüzyon (hayal) arasındaki karmaşık ilişkiye. Bir örnek de, müteveffa ABD Başkanı John. F. Kennedy'den verilebilir. Kennedy 1962 yılında "Mutlaka aya gideceğiz" dediği zaman, herkes bunun müthiş bir politikacı palavrası olduğunu düşünüyordu. Ama ilk Amerikan astronotları Apollo Projesi ile aya basınca, illüzyonların da vizyon kapsamına girebileceği anlaşıldı. Acaba Turgut Özal, "21'inci yüzyıl Türk asrı olacaktır" dediği zaman, bu bir vizyonu mu, yoksa illüzyonu mu işaret ediyordu? Hatırlıyorum... Turgut Özal "Türkiye ihracatçı ülke olacak" diye ihracat hamlesini başlattığında, 1980'lerin ünlü ekonomi profesörlerinden biri şöyle yazmıştı. - Özal hayalperest. Türkiye'nin ihraç edecek malı yok ki. Türkiye ihracatçı ülke olursa, içeride aç kalırız. Yiyecek malımız kalmaz. 1989'da "konvertibilite"ye geçilirken de, rahmetli Vehbi Koç bana gelmişti. Şöyle demişti Vehbi Koç: - Senin Özal'ına söyle... Türk Lirası konvertibil olursa, millet bankalara saldırır. Herkes elindeki liraları dolarla değiştirir. Tek kuruş döviz kalmaz bankalarda.1995'i hatırlıyorum. Türkiye AB ile "Gümrük Birliği"ne geçerken, yerli sermayenin büyükleri ayaklanmış ve "Gümrük Birliği hepimizi batırır" demişlerdi. Şimdi sadece Koç'un TOFAŞ'ının, Arçelik'inin, Beko'sunun AB ülkelerine yaptıkları ihracata bakıyor ve "Vizyon"un ne olduğunu çok iyi görüyorum. Tabii ki hayat, sadece politikadan ve ekonomiden ibaret değil. Ama bunlar da, bizim bireysel yaşamımızı çok etkiliyorlar. Türkiye'de vizyoner olmak, aslında çok zor değil. Türkiye, bazen çok hızlı, bazen çok yavaş da olsa, mutlaka, gelişmiş dünyada olanları yaşıyor. Bu bakımdan "Vizyon Sahibi" diye anılmak isteyenlerin, dış dünyayı çok iyi izlemeleri gerekiyor. Sovyetler'in çöktüğünü ve ABD-SSCB dehşet dengesinin sona erdiğini fark edemeyen Saddam'ın, Miloseviç'in, Çavuşesku'nun başlarına neler geldiğini hatırlayın. "Bağımsızlık" kavramının yerine "Karşılıklı Bağımlılık" olgusunun geçtiğini görmeyip, sürekli yabancı düşmanlığı yapan ve her dakika "2'nci Kurtuluş Savaşı" ilan edenlerin, illüzyonist olmaları kaçınılmazdır. Bütün bunları bize yeniden hatırlattığı için, Rahmi Koç'a teşekkür etmeliyiz. Ama yine de vurgulayalım. Vizyon sahibi olmak için, illüzyon sahibi olmak da şarttır. Hiç unutmayalım. Jules Verne'in hayalleri, bugün demode olmuş gerçekler değil mi? Mongolfier kardeşler "İstikbal göklerde" diye balon yaparken, Mars'a yolculuğu düşündüler mi?
|