|
|
|
|
|
Gelininin en büyük dostu olan kaynana
|
|
Benim için en şaşırtıcı şeylerden biri de, onun geliniyle ilişkisi. Çolpan Sibel'le çok iyi dost kalmış, onu hiç suçlamamış ve ona küsmemişti
Çolpan İlhan... Sinemamızın belki en burjuva, en güzel kadınlarından ve ilk büyük starlarından biri... 50 yıla yakın sahnede ve perdede varolan, hala gençlerle aşık atacak kadar etkin, yaş-yaşlanmak sözcüklerini hiç bir biçimde akla getirmeyen bir anıt sanatçı... Onu biraz tanımış olmanın ayrıcalığına sığınarak bir Çolpan İlhan portesi sunmama, ne dersiniz? Benim gibi İzmir'liydi: Attila İlhan'ın kardeşi olması bile nasıl bir aileden ve nasıl kültürlü bir çevreden geldiğini göstermeye yeterdi. Aynı okulda okumuştuk: Devlet Güzel Sanatlar Akademisi, şimdi Mimar Sinan Üniversitesi'ne bağlı olan... sanırım benden birkaç yıl önce okumuştu, okuldan hatırlamıyorum. İlk kez Akademi tiyatrosunda "Modern Antigone"da oynamış, onu da bilmiyorum. Çolpan İlhan bizim hayatımıza ilk kez Küçük Sahne'de girdi: 1950'lerin sonlarındaki kimi oyunlarla... Hemen aynı zamanda "Kamelyalı Kadın" la sinemaya başladı. "Yaşamak Hakkımdır", "Kalpaklılar", derken "Bir Şöförün Gizli Defteri". Atıf Yılmaz'ın bu "kayıp" filmini birkaç yıl önce Strasbourg'da izlemiştim. Ordaki sinemasında sürekli Türk Film Günleri düzenleyen Faruk Günaltay parayı basmış ve filmi restore ettirmişti. Bir dönemin popüler yazarı Aka Gündüz'ün romanından uyarlanan bu filmde karşımıza gelen, "sosyetik koca" arayan paşa kızı Çiler'in öyküsü ne kadar içburucuydu!...
DİMDİK AYAKTA Türk sinemasının genelde etli-butlu kadınları arasında tam bir istisna oluşturan ince, esmer ve saydam güzelliğiyle, Çolpan sanki bir tür erken ve de esmer Filiz Akın'dı!...Ve hep buna benzer rollere mahkum oldu: Mutlaka burjuva, hatta aristokrat kökenli ama hızla değişen bir toplum içinde "düşmeye" mahkum genç kız/kadın portreleri, bizden olsalar da kökünde biraz Batılı bulunan kadınlar... Ağabeyi Attila İlhan'ın yazdığı "Yalnızlar Rıhtımı"nda bir liman barında tango söyleyen (!) kadın ne denli Türk'tü? Ya "Zümrüt"te erkeklerden "Yak ta ver" diyerek sigara isteyen "isterik ruhlu" Feride? Çok benzer rolleri "Cumbadan Rumbaya", "Sinekli Bakkal" gibi filmlerde, hatta yıllar sonra ilk TV dizisi olan "Aşk-ı Memnu" da da oynayacaktı. 60'larda Türk sinemasındaki patlama ve yağmur gibi yağan yeni yıldızlar, onu biraz ikinci plana iter gibi oldu. Ama yine de "Avare Mustafa", "İkimize Bir Dünya", "Ahtapotun Kolları" gibi çok iyi filmlerde oynadı. 70'lerdeki büyük bunalım ve seks döneminde sinemadan uzaklaştı İlhan... Daha ilk filmlerinden "Zümrüt"te tanıştığı Sadri Alışık'la hayatını birleştirmiş, Kerem'in annesi olmuş, yuvasının kadını olmanın yanısıra, ünlü bir modacı olmayı da başarmıştı. Sinema yapmasa ne olurdu? 80'lerde hayranlarından Selim İleri'nin ısrarıyla, onun senaryosunu yazdığı "Seni Kalbime Gömdüm" le döndü ve hemen bir SİYAD en iyi kadın oyuncu ödülü aldı. Ardından yeni TV dizileri, birkaç film... 1995 yılında Sadri'sini kaybetmek, belki onun hayatındaki en büyük dramdı. 40 yıla yaklaşan bir büyük aşk ve pürüzsüz bir evlilik sona ermiş, Türk sinemasının belki en popüler aktörü, yıllar boyu onun gölgesi olmayı kabullenmiş sevgili eşini yapayalnız bırakıp gitmişti. Ama Çolpan'ı asıl "büyük" yapan serüven, galiba bundan sonra başladı. Beklenenin tersine, yılmadı, hatta küsmedi. Tersine, kendisini yeni etkinliklere adadı, yeni uğraşlar edindi. Unutmak ve üzüntülerden kaçmak için en iyi yol çalışmak değil miydi? Hele onun gibi çok yönlü bir sanatçı için?... 1997'de, Sadri'yle ilk kez sahneye çıktıkları tarihi Küçük Sahne'yi aldı, adını Sadri Alışık tiyatrosuna çevirdi. Orda bir bölümü kendisi için yazılan "Allahaısmarladık Cumhuriyet", "Mihri Müşfik: Ölü Bir Kelebek" gibi oyunlarda oynadı, kimi oyunları yönetti. Sadri'nin adına her yıl verilen bir ödül koydu, görkemli bir gecede dağıtmaya başladı. Yıllar sonra "Dansöz" filmiyle baş rollere geri döndü. Eski dostu Türkan Şoray'la birlikte en son "Tatlı Hayat" adlı sit-com'da oyunculuğunu sergiliyor. Ben onu en parlak yıllarında tanımadım. Ama askerliğimi yaptığım ve bir buçuk yıl boyu sırf Türk filmleri izlediğim 1964-65 yıllarında ne denli beğendiğimi anlatamam. Yıllar sonra ahbap olduk, beni Sadri Alışık jürisine çağırmak nezaketini de gösterdi. Ev yemekleri, tiyatro galaları, ona bir Onur Ödülü verdiğimiz önceki yıllardan birinin SİYAD gecesi gibi fırsatlarda, onu hep aynı buldum: Hala çok çekici, son derece hayat dolu, zarif ve zeki, çok iyi giyinen bir kraliçe, bir sanat divası... Ve, benim için en şaşırtıcı olan şeylerden biri, onun geliniyle ilişkisi. Kerem Alışık'la Sibel Turnagöl, 1988'de evlenip, 1994 yılında boşandılar. Çolpan'a göre başlıca nedeni, Sibel'in o yıllarda "aklını çelen", ona gazinoda şarkı söyletmek isteyenler olmuş. Kerem bunu istememiş, kabullenememiş. Ve Sadri'nin ölümünden bir yıl önce boşanmışlar. Ama ya sonrası? Bu durumda hemen eski gelininin aleyhine dönen tüm kaynanaların tersine, Çolpan Sibel'le çok iyi dost kalmış: "Hiç küslük olmadı, hiç karşıkarşıya gelmedik". Sibel'i suçlamıyor da: "Çok gençtiler, olur böyle şeyler" diyor. Böylece torunu küçük Sadri, ayrılığın neredeyse farkına bile varmadan büyümüş... Geçen gece son oyunları "Şaşkın Aşıklar"ın galasında konuştum onunla... Oyunda ilk kez başrolde sahneye çıkan Sibel'e bu öneriyi Kerem yapmış. Oyunun metnini yollayarak... Ama sanırım Çolpan'dan da fikir almış...Ve Sibel şimdi bir tiyatro primadonnası olma yolunda... O gece nasıl heyecanlıydı, nasıl mutluydu! Çolpan ise hayatını adadığı Sadri'sine olan bağlılık ve vefasını, tüm aileyi de koruyucu kanatları altına almış olarak sürdürüyor. Ve böylece, büyük oyuncu, ünlü modacı ve tiyatro yöneticisi sıfatlarına, bu örnek tutumunu da ekliyor. Ona olan ve sanırım, herkesin paylaştığı hayranlığımda şaşılacak birşey var mı?
|
|
|
|
|
|
|
|
|