|
Olaylı film gösterimde
|
|
Duvara Karşı, nihayet Türkiye'de. Alışılmışın dışındaki Türk kahramanları, duygusal gerilim yüklü sahneleriyle tipik bir Fatih Akın çalışması olan film, cesur ve başarılı. Ama bu cesaret, Almanya'daki Türkler arasında epey tartışılacak.
*** Yeşilçam tadında ama modern sinema kıvamında
Şiddet ve isyanla örülü bir tür geleneksel melodram. Aşırı duygular, aşırı davranışlar, intihar saplantılı iki gencin başrollerinde olduğu bir ölüm ve tutku dansı... "Duvara Karşı" Almanya'da Türkler arasında çok tartışılacak bir film
Fatih Akın'ın ilk filminden beri çok beğendiğim ve de beğenilen sineması, dördüncü filmi olan "Duvara Karşı" yla sanırım zirveye çıkmış oluyor. Bu kusursuz ve tartışılmaz bir sinema değil ama sonuç olarak oldukça özgün, son derece dinamik ve adeta perdeden taşan enerji yüklü. Fatih'in bir Alman filmi olmasına rağmen tüm duyarlılıkları, kişileri, hikayesi ve temel kültür birikimiyle bizden olan, Türk olan filmi, bir dizi ilginç sentezi bağrında taşıyor. Kolay gibi gözüken ama hemen hepsi bıçak sırtında olan incelikli, karmaşık sentezler. Sonuç olarak hepsi de çok iyi başarılmış...
Öncelikle Fatih'in ele aldığı Türk kahramanların alışılmışın dışındalıkları önemli. Bir Alman veya İngiliz punkından pek farkı olmayan, Türkçe'sini neredeyse unutmuş, çok sevdiği anlaşılan Alman eşi kayıplara karıştıktan sonra (ne olduğu anlaşılmıyor)sorumsuz, "nerde akşam orda sabah" bohem yaşama kaymak için bunu bahane sayan, 40 yaşlarında ve Mersin kökenli Cahit, başlıbaşına aykırı bir Türk kimliği. Ona gelip Sibel de ekleniyor. Çok buyurgan ve baskıcı olmasalar da sonuç olarak "Almanya'da bir Türk ailesi" olan ana-babasının talep ettiği sıradan bir evlilik yerine, hayatını istediği gibi yaşayacağı, bu arada erkeklerle de istediği gibi yatıp kalkacağı özgür bir yaşam isteyen ve kendisi gibi intihar girişimi sonucu geldiği klinikte tanıştığı Cahit'ten onunla evlenmesini isteyen Sibel...
Elbette o da gökten inmiş değil. Onun da herhalde üçüncü kuşakta benzerleri var. Belki benzer şeyler, geleneksel ama asla ezici olmayan anababa ve ağabey için de söylenebilir. Tüm bu aykırı Türk tiplemeleri, öncelikle Fatih'in bize sıradan bir "Alamancı Türkler" hikayesi değil, çevresinde gözlemlediği farklı, baş kaldıran, uyum sorunları şaha kalkmış, iki kültür arasında çaresiz kalmış bir genç kuşak öyküsü anlatmayı seçtiğini gösteriyor. Bu baştan örnek bir cesaret. Ama iş bununla kalmıyor. Fatih, filminin hemen her karesini duygusal gerilim yüklü bir sinemayla, adeta yürek çarpıntılarını bize duyuran bir tempoyla anlatıyor. Onun için Tarantino veya Scorsese benzetmesi yapıldı. Niye Lars von Trier de değil? Çünkü Fatih de Danimarkalı sinemacı gibi, temelde melodramı seviyor. Hatta eski Yeşilçam'dan ödünç aldığı hayli şey var. Onun Yeşilçam duyarlılıklarıyla modern sinema arasında yapmaya çalıştığı sentez, filmdeki çeşitli sentez arayışlarının belki en önemlisi.
NAİF VE YADIRGATICI Ve böylece ortaya sanki Tarantino mizahı bulaşmış bir Von Trier filmi çıkıyor: Şiddet ve isyanla örülü bir tür geleneksel melodram. Aşırı duygular, aşırı davranışlar, intihar saplantılı iki gencin baş rollerinde olduğu bir ölüm ve tutku dansı...
Fatih, bu dansın adımlarına sanki hepimizin katılmasını sağlıyor. Bu dinamit gibi sinemaya zaman zaman bir nefes alma olanağı getiren, Süleymaniye'nin ihtişamlı görüntüsü önündeki "saz heyeti" bölümleriyse, özellikle yabancılara son derece hoş gelen bir leit-motif, sanki antik tragedyadaki koronun bir modern ve Türk usulü çeşitlemesi... Fatih'in sineması belki biraz fazla naif. Örneğin, Cahit'le Sibel ilk kez yattıktan sonra, herhangi bir sinemacı onları duygusal bir mahremiyet anı içinde gösterirdi. Ben de öyle yapardım.
Oysa Fatih, Cahit'i diskotekte bir kez daha kestiği kanlı elleriyle dans ederken, Sibel'i ise (bir sahne sonrasında) lunaparktaki otomobillere binerken göstermeyi seçiyor. Baş kişileri eriştikleri mutluluğu konuşarak değil, çocukca eğlence biçimleriyle dışa vuruyorlar. Yadırgatıcı ama işte tipik Fatih sineması... Kabul edip etmemek size ait. Yaralı köpek bakışlarıyla Birol Ünel ve ilk filminde şaşılacak kadar sağlam bir karakter çizen Sibel Kekilli, filmin sanki olmazsa olmaz oyuncuları. Tüm yan kadro da buna katılıyor. "Duvara Karşı" sanırım, özellikle Almanya'da Türkler arasında çok tartışmalar açacak bir film. Akıntıya kürek çeken, yerleşik olan her şeyi yeniden ele alma cesareti gösteren her film gibi. Ama onu asıl önemli kılan da zaten bu değil mi?
|