|
|
|
|
|
|
Yüzüme 'canım' deyip arkamdan küfrettiler
* Cumhuriyet'ten ayrılmanız sizi çok üzmüş. Ortalık bayağı karışmış anladığım kadarıyla... Dönemin Genel Yayın Müdürü Oktay Kurtböke'ye yazdıklarınız, yine o dönemde Ankara Temsilcisi olan Kemal Aydar ve bayağı kızgın olduğunuz Mustafa Ekmekçi'nin adı sıkça geçiyor kitapta.... Fikret O.- Cumhuriyet ulaşılması çok zor bir yayın organıydı. Beni ben eden bir gazetedir, bütün olumsuzluklarına rağmen. Burnumdan kan getiren işler de oldu. İçimde bir yaradır. Bana diyorlar ki, "Neden anılarını yazmıyorsun?" Yazarsam ayıp olur ölmüş adamların arkasından. Öyle hainler, öyle alçaklar tanıdım ki... Bunlar ölüp gitmişler, elimde belgeler de var. Şimdi yazacağım, cevap hakları yok. "Canım, ciğerim" yazıp da bana "o... çocuğu" diyen de oldu. Bu kitapta biraz var ama anı manı yok.
* 15-20 yıllık okurlarınız var, gelen mektuplarda da görülüyor... Fikret O.- Edebiyat dergilerinde de çıkıyordu yazılarım... Ben Bedri Rahmi'nin öğrencisiydim. Bedri Rahmi o tarihin en iyi şairi, ressamı, yazarıydı. İlk sergim 1952'de Maya Sanat Galerisi'nde. Cumhuriyet'te de sadık okurlarım oldu. Yıllar boyu arttı. Sağlık ocağı yok, diye yazardım, sağlık ocağı açıldı mesela... Harran köydü gittiğimde, ilçe oldu şimdi. Bülent Ecevit Ulus'tan arkadaşım. En ağır yazıları onun için yazdım, dava açsaydı her şeyimi alırdı. Artık arkadaş hatırına mı yoksa "Buna bulaşmayayım" mı dedi, bilmiyorum. Ama Erbakan geçenlerde dava açtı bana ve 6 ay hapse mahkum oldum! Saadet Partisi'nde o zaman, diyor ki "Sizi gidi gidiler, sizi düdüklü tencereye koyup kaynatmak lazım." İşte Tayyip Erdoğan'a, Gül'e kızmış yani gençlere. Ben de yazdım, "Böyle Müslümanlık olur mu? Sırat köprüsünden geçerken, cehennemdeki katran kazanlarından kaçma olanağı var, e bu adamlar nasıl kaçsın??" Beni mahkemeye verdi. Yargıtay da onayladı. Keşke bunlarla uğraşmasaydım, benim yüzümden Tayyip Erdoğan başbakan oldu. İlk defa gazeteciliğimde mahkum oldum. İki ay önceki olay, çok yeni... Para cezasına çevrildi.
* Sakıp Sabancı'yla aranız neden bozulmuştu? Fikret O.- TekSA'dan kadife bir kumaş almıştık. Takım elbise için... Bir kez Ankara'da sergimde giydim, sonra Kopenhag'da Büyükelçi Onur Öymen'in bir kokteyline katıldık. 40 kilometre yol gittik. Herkes orada. Bir ara kıçımdan rüzgarlar esmeye başladı. Havalandırmadan sıcak hava geliyor zannediyorum. Çaktırmadan baktım ki, yırtılmış. Filiz'e bir bak, çaktırma dedim. Filiz'den "Aaa!" diye bir ses. Vukuat büyük. Eve gidip değiştirsen, git gel 80 km. Ben bunu yazdım, "Münasip bir yerinize yani müzeniz falan varsa bu kumaşı koyun" diye. "Eşiniz perdelik kumaş almış" dedi. Sonra bir pantolonluk kumaş gönderdi ki, terzi yine aynı kumaş olduğunu söyledi.
* 1986'dan bu yana da Aydınlık Dergisi'ndesiniz. Yine okurlarınız sizi buluyor mu? Fikret O.- Bulmaz mı? Bu göbek var ya, Aydınlık göbeği! Dolma, kısır, yaprak sarma getiriyorlar. Yine kilo aldık. 90 kiloya çıktım. Sergide de dostlarım bırakmıyor.
* Şekeriniz varmış. Ama rakıya da devam! Fikret O.- Rakı içtiğim zaman şekerim düşer! 18 yaşımdan beri her akşam bir duble içerim. Bir dublede ne kadar şeker varsa, onun yerine yiyeceğimden feragat ediyorum.
* Peki bir hayaliniz var mı? Fikret Otyam başka ne olmak isterdi? Fikret O.- Hayvanat bahçesi müdürü olmak isterdim.
|
|
|
|
|
|
|
|
|