| |
|
|
Ağıt yaktıran Çanakkale!..
Ta ortaokul yıllarından başlayıp hani; "kazık kadar adamsın ne diye hop hoplarsın?" dedikleri çağlarıma kadar folklorculukla iştigal ettim. 50 defadan fazla milli olup dünyayı turladığım o yıllarda Halay, Horon, Zeybek, Bar bölgelerine ilişkin olarak yalnız halk oyunlarının değil, o yörelerin örfü, adeti, harsı, geleneği, türküsü, o türkülerinin öyküsü, fıkrası, inanışı, atasözü üzerine de çalışmalarımızı yapar, en kral hocalardan kafamıza sindire sindire öğrenirdik bunları.
Hepsi birer devdi Sadi Yaver Ataman'dan Yücel Paşmakçı'ya, İhsan Hınçer'den Arif Sağ'a, Ömer Şan'a, Fikret Değerli'ye kadar nice üstad-ı azam nazariyat ve icra dersleri verirdi bize. Sıkılmaz, bunalmaz keyifle dinler "sepete" atardık bu yaşamgil bilgileri.
Türk Folklor Kurumu Üyesi olduğumuz Türk Folklor Kurumu'nun o debdebeli zamanlarında, adlarını saygıyla andığım değerli ustalar derdi ki; "Tarih okumak geçmişi tanımanın gerek şartıdır arkadaşlar. Lakin yeter şartı değildir. Halk yaratmalarını anlayacak, bu değerlerden faydalanarak doğrulara varacak, geçmişi daha iyi muhakeme edeceksiniz böylelikle." Sonra altını çize çize "ağıtlardan" bahsederlerdi bize bu hocalar. Hepsi için ortak önem kavşağı ağıtlardı. "Halkın duyduğu üzüntü, keder ve sıkıntıları en iyi şekilde yansıtan, en önemli halk yaratması ağıtlardır" der bi dolu örnek de verirlerdi bunlara ilişkin. Sonunda hepimiz anlamıştık ki; yazılı tarihin yanı sıra, ağıtların da "yazılı olmayan" tarihi belge değerleri var...
İbret vesikası Yine bir başka araştırma devinin, Dr. Ömer Faruk Yaldızkaya hocamızın eserlerini okurken, ağıtlardan söz ettiği kısımlarda görülesi bir coşkuya eriştiğini hissederdik. O, mesela derdi ki; "Yüreğin titreyişi sonucu söylenen ve milli şiirlerimizin en dokunaklısı olarak ağıtlar sayın arkadaşlar; ölenin ardından dökülen gözyaşları ve çekilen gönül ıstırabının acı dolu terennümleri size, bize yani geride kalmış hepimize en büyük ibret ve kavrama kaynağı olsun.
Tek yürek Hele de savaşlar söz konusu olduğunda yakılmış ağıtlara dikkat kesilin. Orada ulusların alın yazısının satır satır tercümesini görürsünüz halkın ağzından." Malum bugün 18 Mart. Bizim, bizim insanlarımızın, koskoca bir milletin yani her neviden zorluk, kıtlık, yoksunluk ve yoksulluk içinde tek bir yürek olup emperyalist güçlere tokat attığı Çanakkale Zaferi'nin yıldönümü.
Mürekkep yalamışlar İşte o savaşta şehit olan on binlerce vatan evladı içinde mürekkep yalamış, eli sadece silah değil, kalem de tutan okur-yazar gencimiz de o yüce mertebeye erişti. Yukarıdaki onca lafı niye ettiğimi ağıtlara neden böylesi güzelleme yazdığımı, abisi Çanakkale Savaşı'nda şehit olan bir genç kız tarafından yakılmış şu ağıtla daha net açıklamak istiyorum size. Bakın bakalım aşağıdaki satırlar tarihin yazılı belgelerindeki lacivert ruhtan ne kadar da ayrı ve damar anlatımlar.
Çanakkale ağıdı
Çanakkale derler yeşil gavaklı, Mollaların mürekkebi boyaklı, Neçe gulların var ağaç ayaklı, Ağaç ayağınan gelsen n'olurdu. Çanakkale derler yeşil söğütlü, Neçe molla getti eli divitli, Bi mektup atayım üstü tahütlü, Mektubum ordunu bulur m'ola. Ağılıdır Çanakkale goyağı, Babamoğlu dizlerimin dayağı, İrengide bana benzer bayağı, Gurbanlar olurum babamoğluna. Edem gözelidi gıyıdan getmiş, Sürek öküz gibi boynunu bükmüş, Şu gevur dinsizi denklemiş atmış, Acep babamoğlun yudular m'ola. Yumadan gabire godular m'ola.
|