|
|
Korkunç yalnızlık
Belgin Doruk kocasının ondan ve kilolarından utanmasının acısını yüreğinde büyütüyordu. Yaşamı 140 metrekarelik bir hapiste geçiyordu
Göksel Arsoy'la, Ayhan Işık'la ne de güzel yakışmıştı Belgin Doruk. Sinemalar nasıl dolup dolup da boşalmıştı. Fındık gibi burnu, gonca dudakları ve gamzeleriyle nasıl da bir başkaydı herkesten. Nasıl da oynadığı karakterleri gerçek sanıp da herkes kıskanmıştı onun mutluluğu, çok kısa süren yaşamını. Reşit olduğu gün evlendiği kendinden otuz yaş büyük kocası Faruk Kenç'ten yine delicesine aşık olduğu Özdemir Birsel için boşandığında gerçek aşkı bulduğunu sanmıştı. Oysa bu sanı karanlık yüzünü kısa bir süre sonra göstermişti Belgin Doruk'a. Bu taptığı adamla deniz kenarlarında el ele dolaşma sahneleri yazmamıştı tanrı.
Hele zayıflama haplarının ters etkisiyle aldığı kilolardan sonra, yani ona en çok gereksinmesi olduğu dönemde, bir başka kadın fiziğine bürününce yalnızlığı daha da arttı. Kocasına dilediğince dokunamıyor, sıcaklığını hissedemiyor, birlikte müzik dinleyemiyor, yemek yiyemiyor, omzunda ağlayamıyordu. Kocasının ondan ve kilolarından utanmasının acısını yüreğinde büyütüyor, deniz kenarında ama deniz görmeyen 140 metrekarelik hapishanesinde günlerini geçiriyordu. Lape'de tedavi gördüğü günlerden ne kadar farklıydı bu ev günleri bilemem ama yaşadıkları korkunçtu. O günlere bile bir filmci gözüyle bakmayı başarıyor, kapıların kilitlenmesini, açılmasını, iğne saatlerini, çığlıkları kare kare görüntülerle anlatıyordu neredeyse. Sahneye çıktığı ilk ve son gün Yunus Emre şiiri okumasını hayatının bir kabusu olarak sakladı hep. Oysa sufi yanıyla bir dervişten farksızdı...
AYNI GÜN ÜÇ SETE GİDİYORDU Oyunculuğu ile ilgili yorum yapmak bana düşmez. Aldığı ödüllerin sayısına dudak bükmek kimsenin hakkı değil. Bence aynı anda üç film setine birden giderken, bu setlerin dekor, kostüm işlerini üstlenmişken, makyaj ve saçtan tek başına sorumluyken nasıl rol yaptığını kimse tartışmamalı. Yani "Yanağında bir beni otuz yıl idare etti" diyenler bunu demeden önce bir aynaya baksınlar bence. Yaşam samandan yapılmış bir tepside sundu kendini Belgin Doruk'a... Ama o samanı altın gibi göstermeyi başardı ve Türk Sineması'nda daha sonra damgasını vuran pek çok kadına örnek oldu. Ölümünün dokuzuncu yılını geride bırakırken onu en az benim kadar seven binlerce kişi olduğunu düşünüyorum.Ve bu satırları okurken onu sevgiyle, saygıyla, özlemle, sarıp sarmaladığımızıhissetmesini istiyorum.
|