|
|
|
|
|
|
Tanıtımlara katılmak, mankenlerle haber yaptırmak komedyeni bitirir
Şu ara stand-up'larından çok, oynadığı dizi ve Neredesin Firuze'deki rolüyle konuşulan Ata Demirer, iyi komedyenin şaşırma duygusunu keybetmemesi gerektiğini söylüyor: Kendi adıma bunu kaybetmemek için mücadele veriyorum. Ekstra denilen işlerden de kendini koruyacaksın. Bir yerden sonra da para mı, alkış mı karar vermek lazım...".
Ata Demirer'i nasıl bilirsiniz? Komik, sevimli, bi' de tombiş ya, insanda makas alma isteği uyandırıyor; 'Ay ne şeker adam' diyor herkes birbirine değil mi? Değil işte! Sahnede ya da ekranda izlerken öyle de... Röportaj esnasında değil... Bir kere kasıntı! Sonra konuştuğu kişiyle arasına duvar örüyor. Aceleci tavrı 'Hadi sormaya başla da, bitsin gidelim' duygusu uyandırıyor insanda. Sıkılmış, gecikmiş hali insanda ne şevk bırakıyor, ne bi' şey... Konuşurken araya espriler filan sıkıştırıp gür kahkahalar attıkça arada bir, 'Hah havaya girdi sonunda' sanıyorum ama... Nafile!
İki dakika sonra "Başka soruya geçelim, işle ilgili konuşalım" diyor. Soruları beğenmiyor; 'daha akademik konular'dan konuşmak istiyor! Yani işini eve taşımayı istemiyor gibi bir durum söz konusu... Konuşmamızın sonunda 'gıcık olduğumu' ona başarıyla hissettirmiş olmalıyım ki, "Bu sene bu kadar konuştuğum röportaj olmamıştı. Umarım beni çok ciddi bulmadın ama ben böyleyim" diyerek günah çıkarıyor. Aslında ona ilk gıcık oluşum değil bu! İki kez sözleştiğimiz halde kavuşamamıştık! Madem öyle, bırak peşini di mi! Yok! Serde inatçılık var, ille de benim o adamı karşıma oturtmam; hem hesabını hem de sorularımı bir bir sormam lazım.
Ayrıca ben bıraksam peşini, piyasa bırakmıyor kardeşim! Adam her yerde karşına çıkıyor. Neredesin Firuze'de, 45 saniye bile olsa Vizontele Tuuba'da, Avrupa Yakası dizisiyle atv ekranlarında... En popüler günlerinde... İlle de olacak bu röportaj... Sonunda muhallebicide buluştuk! Yok, canımız tatlı istemedi; Avrupa Yakası'nın setinden ayrılamadığı için dizide işlettiği muhallebicide buluştuk...
* 98 yılından beri bu piyasanın içindesiniz ama Neredesin Firuze ve Avrupa Yakası'ndan sonra yakaladığınız popülerliği yakalayamamıştınız. Cem Yılmaz, Beyaz, Okan Bayülgen gibi isimlerin arasında kendinizi dışlanmış hissettiniz mi hiç? İlk başladığım yıllarda bir süre hissettim. Ama popülerlikten ziyade aradığım; gösterimin iyi olduğuna dair emareleri izlemeyen insanlara duyurmaktı. Bu da zamanla, oynayarak olacaktı; öyle de oldu. 2 senedir kapalı gişe oynuyoruz. Günler öncesinden biletler bitiyor. Bu tanıtım da sadece iyi oynayarak oldu. Buna 'fısıltı gazetesi' derler; çok önemli bir gazetedir. Eğer seyirci memnun olmazsa milyonlarca dolarlık projeleri bitirir bu gazete; 3 kuruşluk maliyetli işleri de çok büyük yerlere götürebilir.
* Sizi tanıyanlar, izleyenler performansınızı hep başarılı bulurdu zaten, fanatikleriniz vardı ama diğer isimlerin arasından bir türlü sıyrılamadınız. Doğru mu? Ne kadar iyi oynarsam oynayayım, bu fısıltı gazetesi büyük salonları doldurmaya yetmedi bir süre. Küçük salonlarda iş yaptık. Fakat 2001'de Star'da Korsan TV'ye başladık. Sonra patlama oldu. Çünkü Korsan TV'de tiyatro seyircisini etkileyecek bir şey yaptık; karakter komedisi... 6 tane karakter yarattık, benden başka hiç oyuncu yok, hepsi monolog, ekrana konuşuyorum ve seyrediliyor... Özellikle üniversite kitlesine farklı bir bakış açım olduğunu gösterebildim. Ondan sonra patladık zaten.
* Patladığınızı nasıl anladınız? Önce ses geliyor! Oyunun biletleri bitmeye başlıyor, sonra basın ilgi gösteriyor, film teklifleri geliyor. Bir de şunu söyleyeyim, sürekli karşılaştırma yapıyorsunuz ama her şeyin bir zamanı vardır. Benim çıkış tarihimle, bahsettiğiniz performans sanatçılarının çıkış tarihleri arasında büyük fark var. Ben 98'de Leman Kültür'e başladığımda Cem Yılmaz'ın oyunu üçüncü yılında falandı. Beyaz zaten TV programı yapıyordu. Yani ben onlardan sonra çıktım zaten. Her şeyin bir oluşumu, bir zamanı var. Benim zamanım yeni geldi. Son 2 senedir ben kendimi hissettirmeye başladım. Geç olduğunu da düşünmüyorum. Önemli olan nereye, ne zaman geldiğiniz değil, ne kadar kalacağınız.
GELİŞ HİKAYEM KOMİKTİR * Türkiye'deki komedyen sayısı az değil mi? Popçular kadar hızlı türemiyorsunuz... Çünkü çok özel bir iş. Pop starlığa benzemiyor. Zeka, kabiliyet, iyi bir reji lazım. Kendi rejinizi kendiniz yapmalısınız. Sahneye çıkan adamın sahne üzerinde 2 saatlik bir performans sergileyebilmesi için çok iyi bir rejisör olması lazım. Kendini oynarken yukarından görmesi lazım. Biraz şizofrenik bir durum ama bunu özel insanlar yapabiliyor. Bu insanların sayısı da çok az. Bir de fırsatı insan kendisi yaratır. Benim komik bir geliş hikayem var mesela...
* Nasıl oldu? Ben ışık olmayan barlarda gösteri yaptım. Bedava; para almadan, "çıkayım 5 dakika güldüreyim abi" şeklinde... Ben 'fırsat vermek' deyimine hiç inanmam. Başarılı olacak adam ceza sahasının içinde her an orta gelecekmiş gibi dolaşmak zorunda olan forvete benzer. Bir gün orta gelir, sen hazırlıklıysan vurursun kafayı, gol olur. Ama sen bana gelmiyor diye ceza sahasında oturursan gelse de kaçırırsın. Zorlayacaksın. Şanssızlık hikayesini sadece Allah yazar. İnsanların yazdığı şanssızlık hikayelerine inanmıyorum ben.
* Komik olduğunu nasıl keşfediyorsun? Yani bir sabah kalkıp 'ben komikmişim, dün de o kadar insan güldürdüm, komedyen olabilirim' mi diyorsun? Ben konservatuvarda okurken, komedi yapmanın müzik yapmaktan daha zevkli bir şey olduğunu keşfettim. Çünkü bulduğum esprileri arkadaşlarımın üzerinde deniyordum. Genel mizaç olarak esprili bir insansanız bunu işe çevirebilirsiniz. O 'belki' duygusundan hareketle böyle bir şey çıktı ortaya.
* Şu an piyasada Cem Yılmaz, Beyaz, Okan Bayülgen ve Yılmaz Erdoğan var. Sizin diğerlerinden farkınız nedir? Ben kendi mizahımı yapıyorum. Karakter komedisinde benim ürün veren bir tekniğim var. Mesela Teoman da, Kıraç da, Haluk Levent de rock yapıyor ama üçü de ayrı ve üçü de güzel renkler. Komedide de böyle dallar vardır.
* Herkes sizi komik bulmak zorunda mıdır? Yani komedyen olunca aksi bir durumu kabullenmek zor mu? Biz bir ürün veriyoruz, bu ürünü beğenip beğenmemek müşterinin en doğal hakkıdır. Çay üreticisini düşün, bu çayı sevmedim, bana Lipton ver demek hakkın. Ama 'bu çay iğrenç' deme hakkına sahip değilsin. Çünkü çay değil yaptığımız!
* Kendinizi nasıl besliyorsunuz, 'komik' dersini nasıl çalışır? Şaşırma duygunu kaybetmeyeceksin. Ben kendi adıma bunu kaybetmemek için mücadele veriyorum. Para işi yapmamak lazım. Ekstra diye tabir edilen işlerden biraz kendinizi korumalısınız ki, tiyatro seyircisinden aldığınız güzel enerjiden kopmayasınız. Mesela benim geçmişimde birkaç tane pişman olduğum ama durumumdan mütevellit yapmış olduğum işler var. Ama onlar sonrasında bana zarar verdi.
* Nasıl bir zarar verdi? O gösteriden sonra canım gösteri yapmak istemedi. Bu bile zarardır. Bunu sıkça yaparsanız bitersiniz. Bir yerden sonra para mı, alkış mı karar vermek lazım. Mesela birtakım fuarlardaki tanıtımlara gitmek, mankenlerle haber yaptırmak... Bunlar komedyeni bitirecek hareketlerdir. Komedyen sadece komedi yapar.
* Şöhretle ilgili bir probleminiz var mı? Yani bilinçli olarak çok popüler olmayı istemiyor olabilir misiniz? Problem yanlış bir laf! Bu bir tavır. Yani benim örnek aldığım oyuncular da bu tavırdadır ve hoş bir tavırdır.
* Kim örnek aldığınız oyuncular? En basit örnek Haluk Bilginer ve Uğur Yücel... Popülariteyle ilgili, tanıtımlarla ilgili bazı durumları yapan insanlar başka bir kitle. Benim ihtiyacım yok. Kendinizi benim yerime koyun. Bir yere gösteri koyuyorsunuz biletler bitiyor. Dizi yapıyorsunuz, tutuyor. Ben niye uğraşayım ki magazin haberi yaptırmak için? Seyircim zaten bana küser öyle bir şey yaparsam. İşin içinde gerekliliği olan bir şey varsa ve doğal geliştiyse yaparsınız. Mesela az evvel buraya bir magazin programı kamerası geldi, görüntüler aldılar, bir şeyler sordular, cevap verdim. Ama o adamı cebinden arayıp da 'ben bu gece falanca bara gideceğim, yanıma bir tane abla alacağım' diye yaptırırsan haberini, bu iğrenç bir şey işte. Bunu yapanlar var, yaptıranlar var. Onların piyasası da öyle bir piyasa, benim işim olmaz.
Karakterim çok serttir, hiç oynak değildir * Avrupa Yakası'nda oynadığım rol çok az insanın oynayabileceği bir rol. Değişken oyunculukları olan, karakter komedisine uygun adamların oynayabileceği bir şey. Onun için beni tercih etmişler sağ olsunlar. Volkan (dizide oynadığı karakterin adı) tam bir ayarlamacı. Yani babasına başka, annesine başka, kardeşine başka, muhallebiciye gelince bambaşka bir adam. Tam pop işte! Pop budur... Adam Fener maçına gider, ertesi gün AKM'de konsere gider. İki gün sonra adam döver. Calvin Klein'lerini giyinir, ablayla birlikte Etiler'de dolaşır. Bu adamın içinde bir sürü adam var; amiyane tavrıyla bu adam fırlama. Benim karakterim gerçek hayatta çok serttir. Öyle bir oynaklık yoktur.
* Neredesin Firuze'de ise iki karakteri oynadım. Biri Hamit Hayran karakteri, ki onu çok sevdim. Bu karakterin o kadar büyüyeceğini kimse tahmin edemedi. Ertem Eğilmez tadında bir karakterdi. Örnek aldığım bazı abilerimin filmlerindeki karakterlere benzeş sıcaklıkta bir karakterdi. Onu daha çok oynamak isterdim. Öbürü de Bülent Ersoy. Orijinal hikayenin içinde varmış Bülent Ersoy zaten. Oynamayınca o da bana düştü. O benim için çok önemli değil, çok yaptığım bir şey çünkü. Ama Hamit karakteri çok değerliydi.
Şirin SEVER
|
|
|
|
|
|
|
|
|