Hababam Sınıfı'nın babası
Rıfat Ilgaz kendi okul anılarına dayanan romanlarının bu denli başarılı olacağını kestirebilir miydi? Hababam'ın bir klasik olmasında sinemanın rolü tartışılmaz
Cumhuriyet Gazetesi'nde sürekli yazdığım 27 yıl boyunca kazandığım en önemli şeylerden biri, sanat adamlarıyla, özellikle de yazarlarla dostluklar oldu. Beni en çok etkileyen şeylerden biri, yaşça benden çok büyük olan kimi yazarların bana gösterdiği büyük sempatiydi. Elbette bunu illa da benim şahsıma gösteriyor değillerdi. Aydın gazetesi olarak bilinen Cumhuriyet'te yıllar boyu inatla sinema sanatını savunan genç bir yazı heveslisine ilgi gösteriyorlardı. Bunu yaparken de olasılıkla, o genç yazarın aynı zamanda iyi bir okur olduğunu, yazılarında edebiyatın hep temel bir referans olduğunu ve sinemayla edebiyat arasında hep bir köprü kurmaya çabaladığını da dikkate alıyorlardı. Ama bir şey daha vardı. Bu yazarların bir bölümü, sol fikirleri nedeniyle yıllar boyu kötü günler geçirmişler, devletin ve toplumun hışmına uğramışlardı. Onlar tüm o yokluk, acı ve kısıtlama yıllarında, gerçek dostuklara, insancıl ilişkilere, sıcak yaklaşımlara biraz uzak kalmışlardı. Ve kimden gelirse gelsin, bu tür bir yaklaşımı birkaç katıyla iade ediyorlardı. Ben bunu diyelim ki Yaşar Kemal'de de gördüm, Hasan İzzettin Dinamo'da da.. Ve elbette Rıfat Ilgaz'da da...O Ilgaz ki, ünlü Hababam Sınıfı" filmleri tam o yıllarda ortalığı birbirine katmaya başlıyor ve sanki okul filmleri diye bir çığır açıyordu. Ne yazık ki en kötü biçimde taklit edilmekten kurtulamamış ve adeta kendi başına bir avuç film olarak kalmış bir popüler sinema doruğu... Ben bu filmler hakkında oldukça olumlu eleştiriler yazarken, mutlaka yazarını da anıyor, kitapları da söz konusu ediyordum. Tam adıyla Mehmet Rıfat Ilgaz, 1911 yılında Cidde'de doğmuştu. Gazi Üniversitesi'nde edebiyat okumuş, yıllarca öğretmenlik yapmış, bu arada Demokrat İzmir'den Ankara Yenigün'e, Ulus'tan Vatan'a, Tan'dan Yeni Gazete'ye dek çeşitli yayın organlarında yazmıştı. Arada roman, öykü ve şiirleri ve de mizahi yazıları yayınlanmış ve bunlar sayısız ödül almıştı: Orhan Kemal ödülü, Madaralı roman ödülü, basın ödülleri, vs. Peki ama onun "Hababam Sınıfı" adlı kendi okul anılarına dayanan alçakgönüllü romanlarının bu denli başarılı olacağı kestirilebilir miydi? Burada sinemanın gücü işin içine giriyor. Ertem Eğilmez gibi kendisi de yazıya bulaşmış bir sinemacının etrafına topladığı son derece yetenekli yazar, sinemacı, teknisyen ve oyuncu ekibinin elinde ilk film, büyük başarı elde etmiş, ardından o ünlü Hababam serisi gelmişti. Seriyi ilk filmden başlayarak yazdım. Filmleri göklere çıkarmamışsam da özelliklerini ve önemlerini sezmişim. "Hababam Sınıfı Sınıfta Kaldı" için şöyle demişim: "Hababam sınıfları ve onların karşısında çaresiz Mahmut öğretmenlerle dolu bir eğitim düzeni içinde, Ertem Eğilmez soruna gerçek ve sağlam bir sergileme ve herhangi bir çözüm getirmemiş olsa da, Rıfat Ilgaz'ın acı ve karamsar mizahına oldukça yaklaşıyor." ("Sinemamızın Umut Yılları", İnkılap, 1989).
1970'LERE DAMGASINI VURDU 1970'lerin ikinci yarısına damgasını vuran bu filmler, o yılların ağır sansür koşulları içinde sürekli yasaklara uğramıştı. İnanılmaz gözüküyor, değil mi? Serinin etkileri öyle büyük oldu ki, 1982 yılı Aralık ayında, sonradan yanan Şan Sinemasında bir Hababam Sınıfı paneli düzenlendi. İlhan Selçuk, Doğan Hızlan, Şükran Kurdakul'la birlikte Ilgaz ve ben de katıldık. Sinema ağzına kadar doluydu. Şimdinin ünlü yazarları öylesine büyük bir salonu doldurabilirler mi, şüpheliyim!.. Ilgaz'ın mütevazı konuşmasının yanısıra, İlhan abi onun Türk solu içindeki yerini ve devletle takışmalarını anlattı. Hızlan ve Kurdakul, Türk edebiyatındaki yerine değindiler. Ben de filmlerin özelliklerinden söz ettim. Katkım küçüktü, ama bu bile Rıfat Ilgaz'ın sevgiyle dolu yüreğinde yankı yapmıştı. Ondan sonra onunla ve dört çocuğundan tek tanıdığım olan oğlu sevgili Aydın Ilgaz'la hep dost kaldık. 10 yıl kadar sonra, 1991 yılı Aralık ayında Cumhuriyet gazetesinde, benim 25. yazı yılım nedeniyle küçük bir kokteyl düzenlenmiş, gazetedekilerle bir araya gelip kadeh kaldırmıştık. Rıfat Ilgaz o toplantıya katıldı, gelip beni kutladı. Sevincime biraz da utanç karışmıştı, çok mutlu olmuştum. Ve sonra iki yıl daha geçti. 1993 yılı Temmuz ayında, tatilim için Ege boyunca inerken, o ara ülkemize gelip bir konser veren Sting'i dinlemek için Efes Tiyatro su'na gitmiştim. O gece, tam 25 bin kişi müzik ve sanatın büyüsüyle başı dönmüş bir halde çağın en büyük sanatçılarından birini dinlerken, çok uzaklarda, Sivas kentimizde tam 36 Türk aydını, gericilerin korkunç isyanıyla bir otelde sıkıştırıldı ve diri diri yakıldı. Ertesi gün, bir gece öncesinin müthiş zevkinden adeta utanç duydum. Türkiye'nin tüm bilinçli insanları, yüreği örümcek bağlamamış olan tüm bireyleri gibi, ben de o gün üzüntü, öfke ve acıyla kıvrandım. Ve iki gün sonra Rıfat Ilgaz vefat etti. Oğlu Aydın babasının kalbinin onca ölüme ve özellikle yakın dostu Asım Bezirci'yi kaybetmeye dayanamadığı için durduğunu söyledi. O yürek ki, yıllar boyu çileye, baskıya, işkence ve kovuşturmaya, gözaltı ve tutuklamalara dayanmıştı. Ama bu kadarına dayanamamasına şaşmak mı gerekir? "Hababam Sınıfı Merhaba"yla efsanenin yeniden canlandığı ve gencecik bir seyirciye de uzandığı şu günlerde, ben bu olayın temelindeki insanı, benim hayatımda da etkili olmuş bu gönül dostunu şu küçük yazıyla anmak istedim. Genç seyircilerin filmi izlerken kitapları ve onun asıl yaratıcısını da bir nebze hatırlamaları için...
|