Durduğun yere gölge düşer
Birkaç gündür Akşam'da Serdar Turgut soruyor, "KKTC pasaportu alan gazeteciler kimler?" diye. Haklı olarak, pasaport, vatandaşlık, Kıbrıs'ın birleşmesi, Avrupa Birliği'ne girmesi, pasaportun AB pasaportuna dönüşmesi zinciri içinde, bu kişilerin haberlerinin, yazılarının, "çözüm talepleri"nin üstüne gölge düşeceğini belirtiyor. Tipik bir, "Durduğun yer, doyduğun yer" ile "konuştuğun zaviye" meselesi. Gazetecilikte çok kullanılan deyimle, tipik "çıkar çatışması" vakası. Hatta, çok bilinen deyişle, "propaganda, manipülasyon" kuşkusu. Demek değildir ki, insanların durduğu, doyduğu yerden bağımsız fikirleri olmaz; demek değildir ki, "satılmışlık" mukadderdir. Demek değildir ki, orada durmadan, şurada doymadan da, kimileri benzer açılara sahip olamaz. Demek değildir ki, her "pasaport" sahibi bu nedenle o zaviyeden konuşur, yazar. Bu örnekte mesela, muhtemelen pasaportları veren bir önceki ve Denktaş çizgisindeki yönetim olduğu için, tam tersine, kimileri de zaten o saftadır, zaten çözüm filan istemiyor olabilir. Oralarda "mülk" edinenlerin hepsinin de aynı açıdan bakmayacağı gibi. Ancak, "durduğun, doyduğun" ve "doldurulduğun" yerler, gazetecilikte her zaman kuşkulu, şaibeli ve manipülasyona, propagandaya, psikolojik savaşa açık olmuştur. Üzerlerine, o yerlerin asıl sahiplerinin, güçlülerinin, o yerlerin kendi dinamiklerinin gölgesi düşer. "Fikirlerin, olayların, gerçeklerin ve yalanların manipülasyonu ile çoğunluğun inançlarının ve eylemlerinin azınlık güçlüler tarafından etkilenmesi" anlamına gelen "propaganda"nın en verimli, en önemli, en hayati zemini gazetecilik ve medyadır. Bir de, "toplumun bilirkişi" akademisyenler ile "işbilir kişileri" olan siyasetçiler. Çıkar ilişkileri ya da çatışmalarındaki iş dünyasının konumu daha gerçekçidir. Diğerleri ikna edilir, beslenir, kandırılır ya da satın alınır ve gizlerler; onlar ise açık açık iş yapar. Geçenlerde Güney Kore'de, artık kamuya açılan ABD belgelerine dayanılarak, Kore Savaşı ve sonrasında CIA'nın satın aldığı, ikna ettiği, "komünizme karşı" doldurduğu bazı gazeteciler ile akademisyenler deşifre oldu. Şu günler bir yana, mesela "o günler" için, önemli bir "CIA istasyonu" olan Türkiye de böyle bir araştırmaya, böyle bir "arınma" çabasına muhtaç. İsim vermeyeceğim ama, bir zamanlar büyük bir gazetede de çalışan "solcu ve parlak" bir gazeteci bir Amerikan bursu kazanmıştı. Her burs o anlama gelmese de, deneyimli bir meslek büyüğünün söylediğini hiç unutmam: "Oradan nasıl dönecek, iyi izle." "Oradan", görüşlerinin tam karşıtı bir gazete yöneticisi ve "Amerika'nın sesi" olarak dönmüştü.
***
"Bu günler"in "durduğun, doyduğun, doldurulduğun yer" kuşkusu ve gölgesi ise sadece KKTC pasaportuyla sınırlı değil. Hepsi değilse de, bazı burslar, kimi "think-tank" kuruluşlarında görülen itibarlar, büyükelçilik salonları, çifte vatandaşlıklar, mülkiyet ilişkileri, her zaman otomatik olmasa da, "manüel" ve manipülatif gölgeye açık vaziyetlerdir. Medya gruplarının iş ilişkileri gibi. Mesele, yurt dışı bağlantılarla da sınırlı değil elbette. İçeride de, iş, parti, asker ve masumane görünen "kaynak" ilişkileri, dostluklar, arkadaşlıklar, ile iş takibi mecburiyetleri... zoraki ya da gönüllü, taammüden yahut tahammülen, vicdanlara, sözlere, yazılara, haberlere, seçilen saflara gölge düşürür. Halka da, propaganda, manipülasyon, dezenformasyon, yalan düşer. Herkes önce bir aynaya bakmalı; sonra yine konuşuruz!
|