Darmadağın dağılım
İstatistikler, gelir dağılımının eşit olamayacağını bilir ama adil olup olmadığını, yıllar içinde biraz düzelmiş mi yoksa daha da mı bozulmuş olduğunu söyler. Sonra susarlar. Sonrası hayattır. Biraz düzelirken o "biraz"ın ne olduğunu, daha da bozulurken o "daha"nın manasını insanlar yaşar, hisseder. Onların çoğu da susar. İstatistiklerin "ülkenin geliri" diye kaale alıp somut hanelere de değil, dilim dilim insan gruplarına dağıttığı "gelir" fiilen kişilerin elindedir... Kiminde elinde değildir. Elinde olan "hak ettiğini", elinde olmayan da çok çok "bu hayatı hak etmediğini" düşünür. İstatistik ve uzman görüşleri bir yana, asıl siz hissedersiniz: Bugün dünden daha mı iyisiniz, yarın daha mı iyi olacaksınız... Sadece tükettikleriniz, tüketebildikleriniz, mülk edindikleriniz, edinemedikleriniz değil, "insanca hayat"ın her veçhesi bakımından adalet duygunuz nedir... Emek, çaba, birikim, yetenek gibi ölçütlerle kendi geliriniz ve bu arada başkalarınınki sizde neler uyandırır?
*** Gelir dağılımı ve bozukluğu fiiliyatta sadece cebe giren para, mülkiyet, servet, malik olma ve tasarruf edebilme dağılımı değildir ki. Fiilen, "yaşayabilme", kıt kaynakları ve imkanları olan bir ülkede bile "hayattan yararlanabilme", temel haklarını idrak edebilme, kendini geliştirebilme, haksızlığa uğramama, hayatta kalabilme dağılımıdır aynı zamanda. Bilgi dağılımı ve bilgiyi adil biçimde edinip edinememe meselesidir mesela. Her çocuğun eşit ve adil bir eğitim alıp almadığına, gelecek ufkunun adil açılıp açılmadığına dairdir. 1000 kişiden birinin internete bağlanabildiği bir ülkede, 999'unun, binlerce 999'un "Bilgi Çağı"nın neresinde kaldığı, kalacak olduğudur. Dengeli beslenme, beslenmenin dengeli dağılıp dağılmadığıdır. Ortalama ömrün her şeye rağmen yükseldiği bir ülkede, ortalama ömrü tutturabilme, her yıl doğan 1000 bebekten ölen 39'u arasına girmeme, gerektiği zaman yeterli ve yetkin tedavi görebilme dağılımıdır. Yılda kişi başına 9 kilo etle yetersiz beslenen bir ülkede, çocukların kaçta kaçının bu yetersizliğin pençesinde olduğu, kaçta kaçının Batı ortalamasını aştığı meselesidir. 1000 kişiye bir doktorun düştüğü bir ülkede, yüzde kaçımızın o "bir doktor"a ulaşabildiğine, çocuğunu ulaştırabildiğine dairdir.
*** Sadece buzdolabı, TV, çamaşır makinesi dağılımı, hatta otomobil dağılımı da değil; kitap, gazete, sinema, tiyatro, konser, seyahat, tatil dağılımıdır mesela. "Hepimizin canından çok sevdiği şu cennet vatan"da bile, bir deniz kıyısında, karlı bir dağın kucağında, her dakika değil, bir kez olsun tatil yapabilme, hayatta bunu isteyebilme ama "bedelini de ödeyebilme" dağılımıdır. Elbette zevkler tartışılmaz ama, zevk edinebilme, TV dışında eğlenebilme dağılımıdır. Mahkemeye gidebilme, hakkını arayabilme, iyi bir avukat tutabilme dağılımıdır aynı zamanda. Her türlü güçlünün salt gücüne boyun eğmeyecek denli hukuka güvenme, ama hukukun "masrafını karşılayabilme" imkanı, imkansızlığıdır. Poliste, jandarmada "iyi-kötü muamele" dağılımıdır. Genel ve eşit oyun adil cilasının arkasında, hükümetlere, medyaya sesini duyurabilme, kararları, haberleri, olayları etkileyebilme dağılımıdır. Mezar taşlarının dahi, "tarafsız ölüm"ün taraf tutabildiğini kanıtladığı bir hayatta, kendinizi nasıl hissediyorsanız, odur gelir dağılımı. O kadar adildir!
|