|
|
|
|
|
İçinden kanallar geçen bir şehir
|
|
Avrupa'nın minyatür şehirlerinden biri olan Amsterdam, kanalları, kafeleri, müzeleri ve sokaklara taşan müzik sesleriyle insanı çekiyor. Bu çiçeklerle bezeli şehri bisikletle turlamak mümkün
Amsterdam Venedik'ten sonra kanallarıyla tanınan bir şehir. Sanki becerikli bir mimar renkli kartonları almış, birbirinden güzel evler yapmış, pencereleri çiçeklerle, evlerin arasını kanallarla süslemiş ve ortaya Amsterdam çıkmış. Genel olarak evler dar cepheli, üç dört katlı ve bitişik. Minyatür şehrin evsahipleri ise insanı şaşırtıyor; uzunlar, iriler ve güzeller. Bu küçük evlere nasıl sığarlar, rahat ederler anlamak zor. Ulaşım için şehir içinde tramvay ve bisiklet yaygın olarak kullanılıyor. Şık giyimli kadınları, takım elbiseleri, bisikletle görmek Kopenhag'da oldugu gibi çok olağan bir görüntü. İtalyanlar'ın hızlı Vespa'larına göre bisiklet daha sakin bir ulaşım aracı tabii. Kask takma zorunluluğu olmadığı için insanın saçı başı da bozulmuyor. Bisiklet kullanımı sanmayın ki kış aylarında bitiyor, yine sokaklarda bolca var. Amsterdam'ın herkes tarafından kabul edilen merkezi Dome Meydanı. Bu meydandan başlayıp Leidzeplein Meydanı'na yapılan yürüyüş esnasında şehrin alışveriş merkezi görülüyor. Ama kanal boyu yürürken ara sokaklara küçük kaçamaklar yapmak, evleri seyretmek ve kafelerde oyalanmak daha keyifli. Amsterdam'da bol miktarda kafe, restoran, gece kulübü var. Londra'dan sonra Avrupa'- nın eğlence merkezi diyebiliriz.
KANAL GEZİSİ Özellikle havanın güzel olduğu akşamlarda Leidzeplein'de barlardan sokaklara taşan kalabalık, müzik sesi geç saatlere kadar devam ediyor. Raffles ve Palladium tam meydana bakan büyük camları ile en merkezi olanları ve her daim dolu. Ama Amsterdam'ın gece hayatının ünü tekno müziğin ağırlıklı tercih edildiği gece kulüplerinden geliyor. Roxy, It, Heaven bu kulüpler içinde en popüler olanlar. Giriş ücreti ödenerek girilen kulüplerde içeri girince tanıdık olmayan bir koku var. Bu nedir, diye koklayarak ortalıkta dolaşırken bilenler konuya açıklık getiriyor. Otlu sigaralar rahat bir şekilde kullanılıyor, teklif var, ısrar yok. Gün doğana kadar müzik dinlemek, enerjiniz varsa dansetmek mümkün. Kanal gezisi benim en hoşuma giden gezilerden. Özellikle havanın kararmaya başladığı saatler en güzeli. Tekne ile yavaş yavaş ilerlerken ışıkları yanmaya başlayan evlerin görüntüsü gündüz hallerinden daha güzel. Kanal gezintisinin diğer bir hoşluğu da tekne evleri daha yakından görmeye imkan tanıması. Kanal etrafındaki evler kadar pahalı olan bu tekne evlerde yaşayanların sayısının arttığı söyleniyor. Bu arada kanal manzaralı bir yerde oturup yemek yemek isteyenler için Hotel Europe'un restoranı iyi bir seçim olur. Şehrin en eskilerinden olan bu klasik otelde kalmak yerine restoranını tercih ederim. Amsterdam'da kalınacak oteller arasında Dome Meydanı'na bakan Krasnapolsky, merkezi SAS Radisson, Golden Tulip'leri saymak mümkün. Ama Amsterdam'da benim favori otelim; Blakes. Hotel Blakes'in sahibi moda dünyasının bilinen isimlerinden Anouska Hempel ve otel benim favori gruplarımdam olan 'Dünyanın lüks küçük otelleri' zincirine bağlı. Değişik renk ve tarzlarda dekore ettiği otelde yer yer minimalist bir çizgiye rastlanıyor. Sanatçıların, moda dünyasının, klasik otellerin dışında bir çizgiyi sevenlerin, kalabalık otel lobilerini sevmeyenlerin tercihi olabilir. Şehrin kalabalığından biraz uzaklaşmak, biraz da şehir dışını görmek için ise ideal program Volendam ve Marken kasabaları. Bir araba kiralayıp bu kasabalara doğru giderken ünlü Hollanda peynir imalathanelerini, her boy tahta ayakkabı atölyelerini ve tabii ki yeldeğirmenlerini görebilirsiniz. Volendam ve Marken kasabaları zaten başlıbaşına görülmeye değer, çok sempatik yerler. Akşam dönerken çeşit çeşit peynirler, arkadaşlara hediye küçük tahta ayakkabılar ve kupalar gibi her nevi turistik şey alınmış olur.
|
|
|
|
|
|
|
|
|