|
|
|
|
Queen'le birlikte uzayın seslerini yorumlayacak
Duduğuyla bütün dünyayı büyüleyen Ermeni müzisyen Civan Gasparyan Mayıs ayında Queen ile sıradışı bir albüm yapmaya hazırlanıyor
Civan Gasparyan üç yıl önce İstanbul'da verdiği o ilk konserde kendisini ayakta alkışlayan seyirciyi hiç unutmuyor
Ermenistan deyince akla ilk gelen şeylerden biri de "duduk". Duduğu dünyaya tanıtan isim ise hiç kuşkusuz ünlü müzisyen Civan Gasparyan. Ünü kendisinden çok önce Türkiye'ye gelen Gasparyan üç yıl önce İstanbul'da piyanist Andreas Wollenweider'le verdiği konserde tıklım tıklım dolu Açıkhava Tiyatrosu'nda ayakta alkışlandı. Altı yaşından beri duduk çalan bu virtüözle Ermenistan'da, Erivan'da konuştuk. Gasparyan Ermenistan'da çok sevilen bir müzisyen. Herkes ona "maestro" diyor. 75 yaşındaki müzisyene müzikte kendisini hangi noktada gördüğünü, yaptıklarını ve yapacaklarını nasıl değerlendirdiğini soruyoruz önce. "Her zaman yenilikleri severim. Kendi işinize ne kadar çok yoğunlaşırsanız, yapacak o kadar çok şey çıkıyor" diyor. Ve hemen heyecanla yeni projesinden söz etmeye başlıyor: "Yıldızların, gök cisimlerinin sesi olabileceğini hiç düşünemezdim. Hiçbir zaman uzayda böyle seslerin varolacağını düşünmedim. Ünlü bilimadamı Victor Hampartsumyan'ın bir öğrencisi bu sesleri kaydetmiş. Bana dinletti. Çok şaşırtıcıydı, senfoni gibi. Mayıs ayında Londra'da Queen grubu ile bu sesleri temel alan bir albüm yapacağız." İstanbul'daki o ilk konserde neler hissettiğini soruyoruz "Daha önce yetmişli yıllarda iki kez Türkiye'ye gelmek istemiştim. Ama izin alamamıştım. KGB bana soyadımı değiştirmem gerektiğini, bu isimle konser veremeyeceğimi söylüyordu. Ben bunu reddettim. Sonra Wollenweider bana İstanbul'da birlikte çalmamızı teklif etti. Ben de beni bırakmadıklarını söyledim. O girişimlerde bulundu ve ertesi gün beni İstanbul'dan aradı. Türkler seni iyi tanıyor ve seviyorlar, gel dedi. Londra'daydım. Hemen uçağa atlayıp İstanbul'a gittim. Havaalanında beni bir limuzin karşıladı. Ve konuk sanatçı olduğum konserde Civan Gasparyan dediklerinde herkes ayağa kalktı, alkışladı. Bunu görünce çok duygulandım.Ve o güne kadar beni kandırmışlardı." Gasparyan'a dünyanın başka ülkelerinde kendi müziğini dinleyen, onu tanıyan insanlarla karşılaştığında ne hissettiğini soruyoruz. Japonya'da hiç unutamadığı bir konseri anlatıyor hemen: "Yağmur yağıyordu ve açık havada, sadece sahnenin üzeri kapalıydı. Ben 'iptal edelim' dedim. Japonlar bütün biletlerin satıldığını söyledi. O yağmurda kimse gelmezdi. Konser başlarken gözlerime inanamadım. Her yer bembeyaz yağmurluklu insanlarla tıklım tıklım doluydu. O yağmurun altında, konserin başlamasını bekliyorlardı." Gasparyan ardından müziğin evrenselliğini anlatıyor "Milliyetçi değilim, önemli olan insan olmaktır ve ben kendimi dünya vatandaşı olarak görüyorum. Benim müziğim bütün dünyada. Çünkü müziğin vatanı yoktur, müzik bütün dünyanındır." diyor. Sahnede neler hissettiğini soruyoruz "Her sahneye çıktığımda sanki ilk kez gibi heyecanlanırım. Benim için hep böyle oldu, ve galiba böyle de olacak" diyor. Peki ya 6 yaşından beri haşır neşir olduğu dudukla ilişkisi? "50 yıldan beri sahnede profesyonel olarak çalışıyorum. Duduğun güzelliği çok farklıdır. Başka bir şeydir. Yine de şunu söylemeliyim, ben eğer duduğu otuz yıl önce çalındığı gibi çalsaydım bundan kimsenin haberi olmazdı. Daha önce de duduk çalan ustalar vardı. Benim şansım duduğu evrensel platforma taşıyabilmek oldu" diyor. Gasparyan birkaç gün sonra Riga ve Saint Petersburg'da vereceği konserlere hazırlanırken "Önümüzdeki günlerde eğer fırsat olursa tekrar İstanbul'da konser vermek isterim. Orada beni seven pek çok dinleyici ve müzisyen olduğunu biliyorum" diyor konuşmamızı noktalarken...
|
|
|
|
|
|
|
|
|