| |
|
|
"Devlet nerede" sorusunu, çok sık seslendirmeyelim!
Kara teslim olan İstanbul'da hemen herkes aynı soruyu seslendirdi? - Devlet nerede? Artık, böyle sorular sorup, sanal bir kişiyi aramak yerine, devletin de gerçek insanlar tarafından yönetildiğini veya yönetilemediğini anlasak, daha doğru olacak.
Geçen hafta Kilyos'ta, Adile Sadullah Mermerci Polis Meslek Yüksek Okulu'nda, öğrencilerle, polis-medya ilişkileri üzerine sohbet ettim. Onlara, benim açımdan "Devlet"in ne olduğunu anlatmaya çalıştım.
Örneğin trafikte ilerlerken, önünüzde bir polis aracı gidiyorsa, o benim gözümde devlettir. O trafik aracı, sinyal vermeden sağa veya sola saptığı zaman, en yavaş giderken en sol şeridi izlediğinde, ilk bakışta, devlet kendi koyduğu kuralları, kendisi dinlemiyor diye düşünebilirsiniz.
Oysa o aracı devlet değil, bir insan kullanmaktadır. Devletin aracını kullanan kişi, kötü ve kural tanımaz bir şoför de olabilir. İstanbul'u ve tüm Türkiye'yi kar esir aldığı zaman, devlette çalışanlar da, özel sektörde çalışanlar veya işsizler gibi, hep birlikte kara esir olmuşlardı.
Onların bizlerden farkı, maaşlarını Bütçe ödeneklerinden almalarıdır. Bir müsteşar da, bir general de, bir polis de, herhangi bir kamu görevlisi de, maaşlarını, vergilerden ve devletin yaptığı borçlanmalardan toplanan fonlardan alırlar. Bir depremde veya bir kar yağışında, onlar da çaresiz kalabilirler. Devletin hantallığı, mali yetersizlikler ve gelişmemişlik, onların vermeleri gereken hizmetin de aksamasına sebep olur. Yani, kara teslim olan Türkiye'nin insanları "Devlet nerede?" diye durumu sorgularken, devlet çalışanları da otobüslerde saatlerce mahsur durumdaydı, onların evlerinde de elektrikler kesikti ve suları onların da akmıyordu.
Eğer gereken reformları yapar, ülke ekonomisini düzlüğe çıkarır ve bir de Avrupa Birliği'ne adımımızı atabilirsek, devlet hizmetlerinin daha düzeldiğini de göreceğiz. Ve giderek, devletin çeşitli durumlara müdahalesine, daha az gerek duyulacak. Çünkü, devlet görevlileri, kendilerine en fazla ihtiyaç duyulan deprem gibi, kar gibi doğal olaylarda varlık gösteremezken, fazlaca müdahale etmemeleri gereken durumlarda, gereğinden fazla seslerini yükseltiyor veya işe karışıyorlar.
Bazen "Devletçilik" sonucu, ticarete, bankacılığa, endüstriye giriyorlar. Bazen, adeta "Askeri Demokrasi"yi kanıtlamak istercesine, siyasete müdahale ediyorlar, pozisyon açıklıyorlar. Her şeyi, her yetkiyi ve tüm kararları Ankara'ya bağlamak merakı yüzünden, Türkiye'nin yönetilemez hale gelmesine sebep oluyorlar. Rejimi veya statükoyu korumak için, eğitimi laik-skolastik bir modele hapsediyorlar. Tek tip, tek sesli ve değişimi algılamayan kuşakları yetiştiriyorlar. Kar bastırıp, bizi esir aldığı zaman seslendirdiğimiz "Devlet nerede?" sorusunu, galiba çok sık sormaktan kaçınmalıyız.
Hayal ettiğimiz "Devlet Yönetimi Modeli"nin ne olduğunu da, derinine düşünmeliyiz. Çünkü, hiç ihtiyaç duyulmadığı ve doğal felaketler olmadığı zamanlarda, hayatımızda çok fazla var devlet... Kar bastırdığı zaman gördüğümüz gibi, devlet diğer zamanlarda da insanlar tarafından yönetiliyor, yönlendiriliyor. Herkes kendini devlet sanıyor.
|