Askeri konsept olarak basın özgürlüğü
HER ne kadar Atatürk'ün "Basın özgürlüğünün yarattığı sorunların çözümü yine basın özgürlüğüdür" deyişinin sadakatle izlenmesini beklesek de... "Atatürkçülük adına" darbe yapanların hemen hepsi, "O kadar da değil Atam" deyip "Basın özgürlüğünün yarattığı sorunlar" kısmında kaldılar.
Çözümü, özgürlüğün hemen yok edilmesinde buldular. Belki sadece 1960, basın çalışanlarının özgürlüğünü de şöyle bir düşünerek, onların birtakım haklara kavuşmasının yolunu açmıştı. Onlar da zaten, 12 Eylül yasaları, yeni medya zihniyeti, şirket çıkarları ve bizlerin aymazlıklarıyla törpülendi.
*** Gazete kapatan, gazete toplatan, gazeteci toplayan, gazeteciliği susturan, sustalı maymuna çeviren (elbette bizzat birçok gazetecinin gönüllü işbirliğiyle) darbe dönemleri dışında da, "basın özgürlüğü" bir "askeri konsept" olarak gündemde kaldı.
1. Basın, Silahlı Kuvvetler'de alınganlık, kırılganlık yaratacak kadar özgür olmamalıydı. 2. Basın, Silahlı Kuvvetler kaynaklı her mesajı, kaynağı açık ya da örtülü, özenle yayınlayacak kadar özgür olmalıydı. Tabii aşırı genellemelerden kaçmak lazım.
"Konsept" dışında, kişisel ya da dönemsel özelliklere bağlı olarak, bu konuda olgun üst kademeler bulunduğu gibi, Atatürk'ün sözünün bırakın yarısını, daha ilk iki kelimesini bile hazmedemeyenler de oldu. Yukarıdaki 1. madde çerçevesinde, askeri-stratejik-güvenlik meselelerindeki haber, uzmanlık, eleştiri, alternatif bakış açısı eksikliği bir yana...
Askeri alımlar, savunma ihaleleri bile, birkaç istisnai "çürük elma" operasyonu ile birkaç inatçı gazeteci dışında, gerektiği gibi ele alınmadı.
Tüm dünyada didiklenen "Lockheed şaibeleri"nden "F- 16 off-shore" anlaşmalarına, yenilerdeki "İsrail'e verilen tank yenileme ihalesi" ne kadar. Keşke "Devlet kurumlarından kaynaklanan sorunların bir çözümü yine basın özgürlüğüdür" diye de anlaşılsaydı o söz. Çünkü, asker-sivil, bu ülkenin adil, hakkaniyetli bir ortama kavuşmasında samimi olan herkes, hukukun, parlamentonun denetim işlevleri dışında, gerçekçi, içten ve özgür bir gazetecilik denetiminin, eleştirisinin katkısını istemeliydi.
*** Bu pek istenmediği, sadece hoşlanılmayan iktidarlara karşı teşvik edildiği gibi, kimi zaman 2. madde gemi azıya aldı. Basın, o sıradaki askeri önceliklerin, anlayışın -ki belki bunların hepsi "kurumsal konsept" değil, o sırada o makamda olanların "aşırı kişisel tarzları"dıruzantısı addedildi. Doğal uzantısı. Propaganda aracı. İtaat organı. Psikolojik harekat mevzii. Hoş, iğne eldeyken, çuvaldızı da kendi bedenimizde ve vicdanımızda gezdirmeliyiz: Kendi özgürlüğüne titizlenmeyen, korkular ve ihtiraslara esir düşmüş gazetecilik ortamı, herkesten daha fazla sorumludur.
*** Epeydir gündemde olan "Genelkurmay'a akredite gazeteciler, yayın organları" meselesi de konseptin parçası. Bir devlet kurumu, bir kamusal (yani halka ait) makam; "yasadışı olmayan", yürürlükteki hukuk ortamı içinde bile "özgür ve serbest" olan kişi ve yayın organlarını, "kendi mülahazalarına göre" yasakladığında ya da lütfedip "staja aldığında", bunun hukukla, "sınırsız basın özgürlüğü"ne saygıyla alakası yoktur.
Her özel röportaj talebi kabul edilmeyebilir ama, genel ve açık basın toplantısından dışlamanın yasal, meşru dayanağı olamaz. Bumerang gibidir bu "sınırlamacı, yasakçı" tavır. Herkesin kafasına göre uygulayacağı bir emsal olur... Ve gider, kafalarda olmasa da, tabelalarda, kitaplarda mevcut olan "Atatürk'ün işareti"ne kadar çarpar. İyi mi olur!
|