Raporlu devrimin yeni aşaması
İtiraf etmeliyim ki, cennet vatanımızda beni en çok şaşırtanlardan biri "TÜSİAD Raporları" oldu. Gazeteciliğe ekonomi servisinde başladığım 12 Eylül darbesi ertesinden beri iyi, kötü izlerim... Genellikle "kağıt üstünde" kalsa da, bu kadar mükemmel ve şaşırtıcı bir tekâmülü pek az kurumda gördüm...
Şimdi AKP de öyle bir gayret içinde. "Kâğıt üstünde" dedim ama, bazı tashihler şart: Bir kere, mesleğe adım attığım o günlerde, büyük işadamlarının ister raporla, ister demeçle, ister fiskosla talep ettiklerinin, buyurduklarının çoğu, düzene damga vuruyordu. "Düzene damga", diğer tarafta "üzülenler" olduğunu da ima eder. Eh, "kaynakları sınırlı" bir ülkede, damga vuran üzenler olunca, üzülenlerin, büzülenlerin olması doğal.
***
Fakat, Anayasa neredeyse aynı kalsa da, biz demokrasiye geçtik, çok partili olduk yeniden; yasaklanmış olanlar geldi, gitti. Avrupa Birliği gündemin göbeğine oturdu... O sırada, daha yetişmiş, daha burjuvalaşmış gençlerin de büyümesiyle, TÜSİAD "demokratikleşme" sevdasına yürek ve ses vermeye başladı.
Yanlış anlaşılmasın: Örgütün demokratikleşmesinden söz etmiyorum. Orası yine büyüklerin büyüklerinin uzlaşmasıyla, rekabetsiz, didişmesiz tepeden inme tek listelerle seçim yaptı, bir "sivil toplum örgütü" olaraktan!
Yine yanlış anlaşılmasın, öyle sağlam bir ekonomik-sosyal demokratikleşme sevdası, hani sosyal hakların,iş güvencesinin savunuculuğunu bile yapan "sınıf ötesi" bir yürek mevzubahis değil.
Ancak, iş ahlakı da dahil, ama esas olarak bu ülkede siyasal, anayasal, kültürel reformlar talep eden okkalı, ağırlıklı, aydınlık TÜSİAD raporları ortaya çıktı. Tabii yine parantez açmalıyım: Bazen şu oldu: TÜSİAD'da özellikle genç kuşakların teşvik, finanse ve sipariş ettiği raporlar ortaya çıkıp ses getirince...
Daha "muhafazakâr demokrat" kimi ağır toplar endişelendi, tepki verdi, hatta kendileri yahut itekledikleri yönetimler soluğu mesela askeriyede alıp "yanlış anlamalar"ı gidermeye çabaladı.
Ama olsun. Bu raporlar çıkmıştı ya. Yine, kaderin garip cilvesi, bu raporların bir zamanlar acı çektirilmiş, süründürülmüş, hasta edilmiş, TÜSİAD geçmişinin hiç hoşlanmadığı ve kendilerinin de geçmişte ondan hazzetmediği rahmetli Bülent Tanör gibi namuslu aydınlara hazırlatılmasının da ayrı bir önemi, değeri vardı.
Bunlar, Türkiye'ye zihinsel katkı sunarken, "burjuva demokratik devrimi" ni idrak edememiş, zaten pek istememiş bir sınıfın "raporlu devrim"ini sağladı. Elbette, adına "reform" da denilen "raporlu" devrimlerin raporlu sayılıp sıvışma riski de vardır ama, haksızlık etmeyelim.
*** Uzattım da uzattım! Son şaşkınlığım, medyada pek yüz verilmeyen yeni bir TÜSİAD Raporu vesilesiyle. Rapor, kısaca, Türkiye'de kamu istihdamının sanıldığı gibi fazla olmadığını, ancak dağılımının ve hizmet niteliğinin kötü olduğunu...
Kamu kesimindeki işçi, memur, geçici işçi sayısının, nüfusa oran bakımından gelişmiş ülkelerin epey gerisinde kaldığını belirtiyor. Parantez: Yine muhtemelen, raporun arkasında Oktay Varlıer gibi, kamunun manasını, devletin başka tanımlarını, kamusal hizmetin ne demek olduğunu bilen, yanılmıyorsam eski bir planlamacının rolü olmalı, ancak...
İşe bakın ki, yıllarca TÜSİAD da, IMF filan gibi, kamu çalışanlarının, maaşların, ücretlerin "ekonomiye nasıl büyük yük"olduğunu anlatıp durmuştu. Kısacası, "atın" demeye getirmişti. Şimdi, raporla da olsa, söylenen, başka bir şey.
Ve aklı başında, iyi bir şey! Hele hele, sözde büyük afetlere hazırlandığı söylenen koskoca İstanbul'da, kar yağınca pilin bitmesi, şarjın boşalması, elektriğin daha icat edilmemiş olması, kamusal cereyanın sıfırı tüketmesi rezaleti karşısında... Raporun sesi bile hoş geliyor!
|