Dünden yarına
Belki de bitmekte olan yılı değerlendirirken Mevlana'yı anmak gerekecek. Çok bakımdan düne ait ne varsa dünle beraber gitti. Gerçekten de artık yeni şeyler söylemek lazım. Yeni şeyler söyleyebilmek içinse yeni bakış açıları geliştirmek, yaşanılanları alışık olunandan farklı bazı parametreler içinde de değerlendirmek gerekecek. Buna Türkiye'nin iç politikası da, Kıbrıs politikaları da, Irak'ın geleceği de dahil. Bu bağlamda Cuma günü bu gazetedeki yazısında Ömer Çelik'in vurguladığı gibi Irak'taki savaşı Irak'ta yaşananlardan çok daha geniş bir perspektifle anlamaya çalışmak lazım. Irak'ta rejimin devrilmesiyle sonuçlanan savaş yalnızca Ortadoğu'da değil dünyada da yepyeni bir gerçeklik yarattı. Bundan sonrasını anlamak için de, bundan sonrasına yönelik düzgün, akılcı siyaset üretebilmek için de bunu kabullenmek şart.
Türkiye'nin kritik önemi Bush yönetiminin dış politikadaki tercihleri ABD'nin klasik Soğuk Savaş siyasetlerinin dışında kalan saiklerle yapıldı. Yöntemleri itici ve küstah olan bu yeni politika dünyadaki statükoyu dönüştürmek gibi kapsamlı bir amaca yönelikti. Bu uğurda ABD'nin çıkarlarını da zedeleyebilecek ölçüde Avrupa'nın güçlü ülkeleriyle ters düşüldü. Dünya düzeninin temel eksenini oluşturan Atlantikötesi ilişkilerde tamiri güç hasarlar oluştu. Irak savaşının gerçekleşmesinden beri tüm devletler ortaya çıkan yeni durumu doğru anlamaya ve kendilerini buna göre konumlandırmaya çalışıyorlar. Kısacası tüm ülkelerin kendi dışpolitikalarını formüle ederken veri olarak alacakları düzenin temel çerçevesi değişti. Hele Soğuk Savaş yıllarında kalıba dökülmüş dışpolitika anlayışlarının bugünün dünyasını doğru değerlendirme imkanları kalmadı. Türkiye, şekillenmekte olan yeni uluslararası ilişkilerin kritik öneme sahip ülkelerinden biri. Ancak eski alışkanlıklarından, güvenlik rantı yemeye alışmış dış politika anlayışından kolayca sıyrılamıyor. Bunun ötesinde yeniden yapılandırılması ABD'nin birinci önceliği olan geniş Ortadoğu, Türkiye'nin komşusu. Bu değişimin gerçekleşeceği sürede yaşanabilecek çalkantılar zaten korkulara kolay teslim olan bir siyasi kültürü neredeyse dehşete düşürüyor.
Mahkum siyasetçiler... Türkiye'nin iç siyasetinde yaşananlar bir yandan ABD'nin kurulmasını istediği yeni Ortadoğu düzeninin şekillenmesinde esin kaynağı olabilecek türden. Kapitalistleşme, demokratikleşme yolunda ilerleyen ve giderek daha özgürlükçü bir laiklik anlayışına yönelmeye çalışan çoğunluğu Müslüman bir ülke. Bu özelliğiyle sadece batı açısından değil dünyanın gerisi açısından da büyük önem taşıyor. Türkiye, 21'inci yüzyılın başlarının hemen tüm tartışma konularının pratikte yaşandığı bir yer ve bu tartışmaların varacağı sonuçları bu nedenle etkileyebilecek. AKP'nin tarihi misyonu da burada önem kazanıyor. Bu parti, geçmişini, şimdiki siyasetlerini beğenseniz de beğenmeseniz de köklü bir dönüşümün aktörü. Bu özelliği kendisini hem iç siyasette hem uluslararası alanda bir odak noktası haline getiriyor. AKP'nin hükümet ettiği ve iktidar olmaya doğru mesafe kazanmaya başladığı bir Türkiye'de ise geçmişin verileriyle, anlayışıyla, tavrıyla ve bakış açısıyla siyaset yapanlar kendilerini tüketmeye mahkumdurlar yazık ki. Tüm bunların ışığında Türkiye'nin yerleşik seçkinlerinin iç politikada da dış politikada da değişimi kavrayıp yeni şeyler söylemeye ihtiyaçları vardır.
|