| |
|
|
Bizi Avrupa Birliği'ne alırlar mı, almazlar mı?
Bekir Coşkun "Hürriyet"te, "Bizi AB'ye almazlar" demiş. Coşkun'un verdiği gerekçe de şu özetle: - Çünkü biz Türkler'in kültüründe "yasak" ve "ihlal" vardır. Nerede "Buraya işemek yasaktır" yazılı ise, herkes oraya işer. Bence, "Buraya işemek yasaktır" şeklindeki uyarıların içeriğinden kaynaklanıyor, ihlal ve içine etme tutkusu.
Hatırlarım... Hukuk Fakültesi'ndeki öğrencilik yıllarımızda, hayatımız Sultanahmet'te, Kumkapı'da, Kadırga'da geçerdi. Bütün okul arkadaşlarımız oralarda otururdu.
Kumkapı'dan Sultanahmet'e çıkan yolun bir köşesindeki ahşap evin duvarına da, geceleri insanların işediğini görürdüm hep. Kumkapı meyhanelerinde alınan sıvılar, oralara boşaltılırdı. O ahşap evin sahipleri duvara, "Buraya işemek yasaktır" yazılı bir levha koydular.
Dikkat ettim... O yazı koyulduktan sonra, oraya işeyenlerin sayısı da, çevreyi saran koku da arttı. Ve bir gün, "Buraya işemek yasaktır" yazısı kaldırıldı. Onun yerine "Burası yatırdır" yazısı konuldu. O günden sonra, kimse işemedi o sakak köşesindeki ahşap evin duvarına. Kutsallık, vücut salgılarını durdurmuştu özetle.
Herkes o evin bir yatır olmadığını, o köşede bir evliyanın yatmadığını biliyordu. Ama kimse de, "Burası yatırdır" yazısının altına işemeyi göze alamıyordu. Demek ki, her toplumun kendine özgü bir kurallara uyma anlayışı var.
Demek ki, "Buraya işemek yasaktır" yazısının altına işeyenlere kızarken, gerçekten kutsal olarak toplumun değer verdiği kavramları da, hafife almayacaksınız.
Bizi AB'ye alırlar veya almazlar. Bence Kıbrıs'ta çözüm, devletin şeffaflaşması, hukukun üstünlüğünün sağlanması ve demokrasiye müdahale edilmemesi, AB'ye alınmamız konusunda, duvarlara işenmesinden daha ağırlıklı öğelerdir.
Çünkü AB'yi kuranlardan ve şimdi hakim olanlardan bazıları, bırakın duvara işemeyi, insanları soykırıma da konu ediyorlardı. Ama demokrasi, özgürlükler, çok seslilik, onları değiştirdi.
Haldun Taner'in, Almanya'daki öğrencilik yılları anılarını anlattığı bir hikayesi vardı. Taner, kiracı olarak kaldığı pansiyonun, genç ve güzel sahibesini elde etmek ister. Ama kadın hiç yüz vermez. Bir gün bir arkadaşı, Haldun Taner'e, amacına ulaşması için yol gösterir. Bu arkadaşını dinleyen Haldun Taner, gider, bir çift subay çizmesi alır çarşıdan. Bunları gece kapısının önüne koyar. Ertesi sabah, Alman kadın Haldun Taner'in koynundadır.
Düşünün, 2003 yılında Almanya'yı böyle bir hikaye ile anlatsanız ve Almanya AB üyesi olmasa, kimbilir kaç yazar "Almanya'yı zaten AB'ye almazlar" diye yazmaz mı? Yasaları çiğnemek alışkanlığı da, böyle bir şey.
Parmalat skandalı, İtalya'nın son dönemlerde tanık olduğu kaçıncı finansal rezillik... "Temiz Eller" operasyonunda da, "siyaset- medya-ticaret" ilişkileri çıkmamış mıydı ortaya? Ya "P-2" Mason Locası olayına ne demeliyiz? Ama İtalya AB üyesi... Çünkü önemli olan, yolsuzlukların olmaması değil, bunların üzerine gidilmesidir. Bunu da demokrasi, şeffaflık, basın özgürlüğü sağlıyor. Bunlar varsa, bizi AB'ye alırlar.
|