|
|
|
|
|
Tünelin ucunda ışık göründü
|
|
Fenerbahçe camiası Daum'un "2007 yılında yani Fenerbahçe'nin 100. yılında bir Avrupa başarısı istiyorum" sözlerinin uzak bir ihtimal olmadığının farkında.
ÜÇ büyüklerden birinin şampiyon olduğu ligde şansların eşit dağıldığını kabul ediyorsak bunun matematiksel karşılığı da bir taksim üç olur. Şampiyonluklar genelde iki üç puan farkla elde edilir.
Bir veya iki maç farkla yani. İşte başarı ve başarısızlık arasındaki çizgi. Çizginin kalın mı ince mi olduğuna siz karar verin. Bu kadar sıkıcı, bu kadar basit. Bu basitliğin içerisinde kafa patlattığımız yüzlerce tercih farklılığı komik bir detay sadece.
Bir tek Galatasaray UEFA şampiyonluğu ile gerçek başarının temsilcisi olmuştur. Bir Fenerli olarak ciğerim yana yana bunu kabul ediyorum.
Yıllardır başarısızlığa imza atmış Arsenal büyük takımdır örneğin. UEFA finali oynayıp Galatasaray'a yenildiler. Gelebildikleri en üst nokta burasıydı. (Olacak iş değil ama finali Kanaryam oynamış olsaydı sonucu kestirmek kimse için zor olmaz.)
Keza Liverpool. Ada futbolunun en büyük takımlarından biri. Akdeniz'e indiğimizde Barcelona, İnter var. Bu takımların taraftarları büyüklüklerinin farkındalar. Sportif başarısızlıkları hayatlarını pek fazla etkilemiyor.
Başka bir iddiam daha var: Fenerbahçe önümüzdeki on yıl içerisinde Avrupa'nın önde gelen markalarından biri olacak. Bunun gerçekleşmesi için birtakım koşuların yerine gelmesi gerekiyor tabii ki.
Fenerbahçe Türkiye ekonomisinin darlığına rağmen yarattığı kaynaklarla alt yapısını tamamlamış durumda. Hıncal Abi'nin gecekondu diye nitelendirdiği Saracoğlu maç başına bir milyon dolar gelir sağlıyor.
Lisanslı ürün pazarlamasında büyük mesafeler kaydedildi ve hala çok büyük bir pazar var. FBTV çok ciddi başka bir gelir kapısı. Dahası spor medyasını ürküten bir proje bu. Reklam pastasından tırtıklanacak pay ve haber üretimi bakımından başlı başına bir rakip olacak FBTV.
REAL MADRİD'İ TAKİP ETMELİYİZ Halka arz ve diğer gelirlerle Fenerbahçe Avrupa arenasında kendinden daha büyük takımlara yapısal anlamda yaklaşma sürecinde. Buraya kadar güzel. Fenerliye Fener propagandası gibi gözükse de gerçekler bunlar.
Peki hiç mi sorun yok? Batılı yönetim modeline uygun bir yapılaşmanın gerçekleşip gerçekleşmemesi en önemli sorun olarak duruyor. Bu sadece Fenerbahçe'nin sorunu değil, tüm kurumlarıyla Türkiye'nin de sorunu.
Sportif alanda sadece Beşiktaş, Serdar Bilgili'nin vizyonu ve Hüsnü Güreli'nin finansman bilgeliğiyle batı normlarına yaklaşmış durumda.
Türkiye yavaş da olsa bu transformasyon sürecinin içerisine girdi. Fenerbahçe de bu değişimden kendi payına düşeni alacak ve o günden sonra Avrupa sahnesinde boy gösterecek. Açıkçası başka bir şansı da yok. Nasıl ki Türkiye'nin dış sermayeye ihtiyacı varsa takımlarının da var.
Ve futbolun dış sermayesi Şampiyonlar Ligi. Ha bir de Abramovich gibi Sovyet yapısı iş adamları var. Mehmet Barlas yarın Galatasaray için neler yazacak bilmiyorum ama Sarı Kırmızılılar'a bir alternatif olması açısından Rus işadamı (Fransızca bilmesi koşuluyla) modelini önerebilir.
ARAFAT'INKİNE BENZEMESİN Fenerbahçe'ye dönmek gerekirse, Şampiyonlar Ligi gelirine mutlaka tebelleş olmalı. Real Madrid'in istediği futbolcuyu Kanaryam da istemeli.
"Transferde pürüz" olsun önemli değil, önemli olan gücünü göstermesi, heyecanı devam ettirmesi. Christoph Daum'un World Soccer Dergisi'nin son sayısında verdiği röportajdan kısa bir alıntı yapıyorum: "Kadromuzda Türkiye'nin geleceğine imza atacak çok sayıda genç oyuncu var. Taşları yerine oturtuyoruz ve bu biraz zaman alabilir. 2007 yılında, Fenerbahçe'nin 100. yılında bir Avrupa başarısı istiyorum."
Sarıyorum tüm camia Daum'un söylediklerinin çok uzak bir ihtimal olmadığının farkında. Soğukkanlı bekleyişin nedeni de bu. Tünelin ucundaki ışığı görüyor. Umarım Arafat'ın yetmişlerde gördüğü ışık gibi olmaz.
|
|
|
|
|
|
|
|
|