| |
|
|
Savaş pilotu nasıl ölür?..
Dün iki şehit verdi Hava Kuvvetlerimiz. İki aslan parçası, iki gök kartalı yitti ve gitti görev başında. En yüce mertebeye, şehitlik mertebesine ulaştı bu gencanlı çocuklar. Elim telefona zor gitse de sonunda başardım konuşabilmeyi. Yıllarını savaş pilotluğu eğitimiyle geçirmiş, binlerce saat uçmuş, yüreğinin çatallığını defalarca kanıtlamış yiğit bir arkadaşımı, bir askeri pilot dostu aradım.
Mağrur, metin, sakin!.. Dedim ki; "Duyduğun anda hissettin. Katkısız, dolambaçsız anlat bana lütfen." Bekledim ki titreyen bir sesle, ürkmüş tonlamalarla can yangınını nakletsin. Ama asla... Asla beklediğim gibi olmadı. O dost bugüne dek hiç duymadığım bir ses rengiyle yanıtladı beni. Mağrur, metin, sakin ve toktu sesi.
Tayyaremde öleyim Dedi ki: "Önce içime çivi saplandı. Şehit olanı değil geride kalanı, kalanları düşündüm çünkü. Çünkü lövye başına oturan zaten peşinen kabullenmiştir ölümün bin şeklini. Ve zaten; adı hiç konmamış, sözü belki hiç edilmemiş olsa da, her savaş pilotunun dip duygusu 'öleceksem görev başında, tayyaremde öleyim' duygusudur.
Birlikte uçtuk Sonra düşündüm. Acaba birlikte uçtuğumuz, aynı filolarda görev yaptığımız biri mi? Ve kısa zamanda öğrendim ki şehitlerden biri çok yakın arkadaşım Yüzbaşı Mehmet Ali Yandım. Onunla defalarca yan yana uçtuk. Diğer kardeşimiz Mehmet Ata ise birkaç kez gördüğüm genç bir üsteğmen...
Hata nerede? Ve sonra birden duygular kilitlenir. Başka birinin asla anlayamayacağı bir transa savruluruz biz. O an sadece pilot mu hata yaptı? Tayyarede bir sorun mu vardı? Bunlar nasıl çözümlenir, neler yapılmalı' diye düşünürüz... Aileye haber vermek!.. - Peki aileye nasıl haber verilir bu acı durum? - Usulü, geleneği vardır bizde bunun. Bağlı bulundukları hava garnizonundan bir subay yanına askeri doktorları da alarak eve gider. En uygun biçimde anlatılır aileye. O filonun tüm pilot aileleri toplanır ve şehidin evine gider. Çocuklar, eşler ve ana babalar asla yalnız bırakılmaz.
|