| |
|
|
Atina yolları taştan.. Amma..
Her şey 1998 yılında gelişmeye başladı.. Türkiye voleybolda büyük bir hamleye girişmiş, uluslararası alana çıkmaya karar vermişti. Zamanın federasyon başkanı Ahmet Gülüm, Türk voleybolunun altyapısını kurmakla görevlendirdiği kadın ve erkek takımları baş antrenörleri Kübalı Herrera ve Azeri Faik Karaev ve sorumlu yöneticileri Deniz Karamehmet ve Sercan Teoman ile uzun ve dikkatli bir durum muhakemesi yapmıştı. Türkiye'nin voleybol hamlesi, ülke içinde gerçekleştirilecek bir uluslararası organizasyonla başlayabilirdi. Bu organizasyon hem içeride neredeyse unutulmuş voleybol heyecanını yeniden yaratabilir, hem de dış dünyada bize yer ve saygınlık sağlayabilirdi. Erkek takımı o dönemde Dünya Şampiyonası'na katılmayı başarmıştı, ama Herrera "Erkek takımında bir kuşak değişikliği var. Sonuç istendiği gibi olmayabilir. Bize zaman gerek" demişti. Kız takımından gelen yorum çok daha cazipti.. "İyi bir kuşak yakaladık. Tek eksiğimiz dört numara.. İyi bir dört numara ile en az 7-8 yıl başarı ile mücadele edecek bir kız takımı kurabiliriz." Karar verildi. 4 numara için Rus Natalya'nın Türk vatandaşı olması ve milli formayı giymesi sağlandı. 2003 Kızlar Avrupa Şampiyonası da, İspanya, Almanya ve Yunanistan gibi güçlü altı rakip arasından, yoğun bir kulisle İstanbul'a alındı. (Yeni federasyon turnuvayı Ankara'ya taşıdı.) O zamanları hatırlıyorum. Natalya'nın devşirilmesi, ırkçı bazı kafalar, özellikle hala "Moskof Düşmanı" beyinler tarafından şiddetle eleştirilmişti. Türkiye'nin Avrupa Şampiyonası'nı organize etmesine karşı çıkanlar da vardı.. "Gülüm işi bırakmaya hazırlanıyor. Türkiye'nin maç bile kazanamayacağı bir turnuvayı bu ülkeye getirerek kendinden sonraki federasyonun başına çorap örüyor" diyenler dahi vardı. Ne var ki zaman, Gülüm ve ekibinin kadar doğru düşündüğünü ortaya çıkardı. Ankara'da yapılan Avrupa Şampiyonası, voleybolu birden ülke spor gündeminin tepesine oturturken, "Filenin Sultanları"nı da yarattı.
*** Şimdi ne olacak?.. Dünya kız voleybolünün geleneksel en büyük üç takımı Küba, Rusya ve İtalya'dan sonra Avrupa Şampiyonu Polonya'yı da yenen kızlarımız Atina Oyunlarında yarışamazlarsa, yazık olmayacak mı?. Peki niye yarışamıyoruz?.. Çünkü Azerbaycan'daki seçme turnuvasını kazanamadık. Kızlarımız fevkalade başladıkları turnuvayı felaket bir maçla bitirdiler. Neden?. Teknik yetersizlik.. Avrupa Şampiyonası'na bir hafta kala, takımın teknik direktörü Deniz Esinduy'un ani ölümü üzerine görevi devralmak zorunda kalan Reşat Yazıcıoğlu iyi bir ikinci adam, ama birinci adam değil. Gerek stratejik, gerek taktik kararları zamanında ve etkili alamıyor. Kız takımlarında panik ve çözülme hali sık rastlanan bir durum. Bu ani çöküntüleri, çok inanılan, otorite ve bilgisine saygı duyulan bir teknik direktör durdurabilir. Bu teknik direktörün psikolojik etkileme gücü çok büyük olmalıdır. Reşat Hoca'da izlediğimiz üç turnuvada bunları göremedik. Hollanda maçına yedeklerle çıkmayı, onlara şans ve enternasyonal deneyim hakkı vermeyi dahi düşünmedi. Arka arkaya maçlar oynamakta zorlandıklarını herkesin bildikleri kızları, neredeyse tükendikleri beşinci maçta finale çıkardı. Oysa iki maçtan sonra dinlendirse, takım yarı finale de, finale de zinde çıkardı. Oyun içinde yaptığı müdahaleler ise çok klasik, çok ezberlenmiş, çok klişe, çok eksik şeylerdi. Yani kızlar oynadıkları zaman kazandılar, oynayamadıklarında kaybettiler. Kenardan ne teknik, ne moral yardım alamadılar. Şimdi, önümüzde uzun zaman var. Mayısta Japonya'ya, ardından Atina'ya gidebiliriz. O zaman Reşat Hoca'yı asli görevi, teknik direktör yardımcılığına alıp, takımın başına, değerini uluslararası alanda kanıtlamış, kimsenin şüphe duymayacağı birisini getirmek gerekiyor.
*** Peki Japonya'ya gidebilir miyiz?.. Olimpiyat'ın son seçmesine Avrupa'dan iki takım gidecek. Bu iki takımın doğal olarak dünya klasmanında Türkiye'nin önünde olan İtalya ve Rusya olması bekleniyor. Türkiye bunların ikisini de yendiği halde, neden geride.. Bu soru okurun kafasına da gelebilir. Dünya voleybolunu FİVB, Avrupa voleybolünü CEV yönetiyor. Bu iki kurumun arası açık. Daha doğrusu FİVB'in başında "Dediğim dedikçi" bir başkan var. Ruben Acosta.. Acosta, Avrupa Şampiyonası'nı bile tanımıyor. Bu yüzden Avrupa Şampiyonu Polonya bile olimpiyata gidemiyor. Acosta'nın kendi puan turnuvaları var. Japonya'daki, Azerbaycan'daki gibi.. FİVP Dünya Klasmanı puanı verdiği bu turnuvalar için organizatör ülkeden para da alıyor. Azerbaycan son turnuvayı 500 bin Euro'ya satın aldı mesela.. Türkiye, FİVB'in puan turnuvaları yerine, bugüne dek Balkan Şampiyonası, Bahar Kupası gibi, FİVB'in düzenlemediği kolay turnuvaları tercih ettiği için yeterli ülke puanı alamadı ve son aylardaki galibiyetleri dünya sıralamasında her puan turnuvasına katılan İtalya ve Rusya'yı geçmeye yetmedi. Bu yüzden son seçme Japonya'ya İtalya ve Rusya'nın gitmesi normal.. Ancak.. Dedik ya.. Ruben Acosta, dediğim dedikçi.. O "Türkiye" derse, puan muan hikaye.. Peki der mi?. İyi bir kulis yaparsak, bastırırsak diyebilir. İtalya'nın kulis ve lobi gücü tartışılmaz. Onu geçemeyiz. Ama Sovyetler yıkıldıktan sonra kalan Rusya'nın böyle bir gücü yok.. İkincisi Acosta, Rus kadın voleybolünün her şeyi o öfkeli teknik direktör Karpol'den nefret ediyor. Üçüncüsü, eski başkan Ahmet Gülüm Acosta'nın yakın dostu. Zamanında ona çok destek sağladı. Şimdi bütün bunları akılcı kullanabilirsek, FİVB Japonya'ya Türkiye'yi davet edebilir ve daha etkin bir teknik yönetimle bu defa Atina vizesi alabiliriz. Yani şu anda her şey mevcut federasyonun elinde. Hüsnü Can ve arkadaşları başarmak zorunda oldukları zorlu bir sınava giriyorlar!.
|