| |
|
|
Gelincikler açınca
Bilmiyorduk, yeni öğrendik. Başbakan Adnan Menderes yurt gezisine çıktığı zaman, gittiği ilde Vali'ye, Milli Eğitim Müdürü'ne sorarmış: - En başarılı öğrenciniz kim? Öğrenci hemen bulunur, getirilirmiş. Eğer "varlıklı bir ailenin çocuğu" ise, Menderes öğrenciyi kutlar, ona hediye verirmiş. Ama "orta halli ya da fakir" bir aileden ise, hemen Vali'ye dönermiş: - Bu çocuğun velisi artık benim... Onu, Ankara'da kolejde okutacağım... Benim çocuklarımın okuduğu okulda.
EDİRNELİ AHSEN Menderes Edirne'yi ziyaretinde sormuş: - En başarılı öğrenci kim? "İlkokul sondaki" Ahsen'i, Başbakan'ın huzuruna çıkarmışlar. Ahsen "cin gibi bir kız." Törenlerde "Çanakkale Destanı'nı" ezbere okuyor. "Kurtuluş bayramlarında" öğrenciler adına o konuşuyor... Menderes'in katıldığı törende de yine Ahsen konuşmuş. Menderes "aferin" demiş. Ve Ahsen'in "velisi" olmuş, onu Ankara- Maarif Koleji'ne "yatılı olarak" kaydettirmiş. Ahsen'in "Ziraat'ten emekli" babası Ahmet Naili bey ve eşi "duygulanmışlar... Sevinç gözyaşı dökmüşler... Kızlarını Başbakan'a emanet etmişler."
VE VANLI GELİNCİK Ahsen "Orta 1-Hazırlık"a kaydedilmiş. Ama "üç ay sonra" sınıf atlamış. Öylesine çalışkan, öylesine başarılıymış. Altı ay sonra, okul müdürü çağırmış: - Bu yaz seni İngiltere'ye göndereceğiz. Okulda, Ahsen gibi "Menderes'in okuttuğu" başka öğrenciler de varmış. Örneğin Van'dan gelen, bir gözü mavi, diğer gözü yeşil olan "Gelincik" adlı kız. Ahsen'in "en iyi arkadaşı" oymuş.
DİKKAT, DİKKAT! Bir yıl geçmiş aradan. Ahsen "kolejin yıldızı" olmuş. "Şiir" deseniz onda, "konuşma" deseniz onda. Ve bir sabah, radyodan "sert bir erkek sesi" yükselmiş: - Dikkat, dikkat!.. Meşruiyetini kaybetmiş olan iktidara karşı direnme hakkını kullanan Türk Ordusu, memleket idaresine el koymuştur. Tarih 27 Mayıs 1960. Demokrat Parti iktidarının "ihtilalle devrildiği" tarih. Menderes, "Yassıada'ya" yollanmış. Onun okuttuğu öğrencilere ise "artık sizin Ankara'da veliniz yok... Gidin geldiğiniz yere" denilmiş. Ahsen Edirne'nin yolunu tutmuş, Gelincik de Van'ın. İkisinin de gözlerinden seller akıyormuş.
MAHKEME KAPISINDA Ve bir gün "Ziraat'ten emekli Mehmet Naili beyin" kapısına, icra memuru dayanmış: - Kızının Ankara'daki okul masraflarını ödeyeceksin... Aksi halde yatağını, yorganını, radyonu, tencereni, tavanı alacağız. Mehmet bey "bu nasıl iştir" diye sağa, sola sola koşuşturmuş. Mahkemeye başvurmuş. Ve davayı kazanıp halıyı, kilimi, yatak, yorganı kurtarmış ama... Neden sonra.
BUĞULU GÖZLER Uçakla Van'a gidiyorduk. "1-A"da Ahsen hanım oturuyordu. Yanında "1-B"de eşi, Maliye Bakanı Kemal Unakıtan. Onun yanında "1-C"de de biz. Uçağımız Van gölü üzerinde alçalınca, Ahsen hanım "acaba" dedi: - Gelincik şimdi nerede? "Gelincik de kim" diye sorduk. Ve sonra "zaman tünelinin derinliklerinde kalan" yukarıdaki anıları dinledik. Ahsen hanım yüzünü "pencereye" dönmüştü. "Buğulanan gözlerini" gizlercesine.
ÇOCUKLUK AŞKI "Üçümüz de" duygulanmıştık. "Şen, şakrak... Fıkralarla dolu" yolculuğumuz bir anda "soğuk... Kurşun gibi ağır" bir havaya bürünmüştü. "Havayı dağıtmak için" Unakıtan'a döndük: - Hanımefendi ilkokul son sınıf, ortaokul birici sınıf anılarını anlatırken, siz sanki sanki yanındaymışsınız gibi "evet öyle oldu, böyle oldu" diye söze karıştınız... Sanki o zaman Ahsen hanımı tanıyormuşçasına... Sahi, tanıyor muydunuz? Unakıtan "ne sandın ya... Elbette" diye sesini yükseltti: - Yahu ben o yaşta Ahsen'e aşıktım... Menderes onu Ankara'ya okutmaya götürünce, yüreğim cız etti... Ben o zaman Edirne Ticaret Lisesi'ndeydim... Ahsen gidince günlerce uyku uyuyamadım. Yine bir kahkaha... Ahsen hanım gözlerini sildi.
ARAYIŞ Ve uçağımız Van-Ferit Melen Havaalanı'na indi. "Karşılayanların" elini sıktık. Ahsen hanım el sıkma sırasında sürekli "etrafa" bakınıyordu. "Görevlilerden biri" sordu: - Hanımefendi, birini mi arıyorsunuz? O "yok... Hayır" diye kekeledi. Biz "Gelincik" diyecek olduk. Bir görevli "zamanı değil efendim" diye karşılık verdi: - Görüyorsunuz, her yer kar... Karda gelincik açmaz ki... Bahara gelseniz... Buranın gelinciği çok güzel olur. Van'ı ilk kez gören Ahsen hanımın dudaklarından "biliyorum" sözleri döküldü. Gözleri yine "nemlenmişti."
ŞİFRE "GELİNCİK " Sıra geldi "Van'dan dönüşümüze." Bu defa uçakta "oturma düzeni" şöyleydi: "1-A"da Ahsen hanım. "1-B"de Kemal Unakıtan. "1-C"de Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik. "Arada koridor" ve sonra "1-D"de biz. Uçağın kapısının tam kapanacağı sırada Ahsen hanım yerinden fırladı "son kez Van'ın havasını teneffüs edeyim" diye, kapıya doğru gitti. "Uğurlayanlara" baktı, "uzaklara" baktı, derin bir nefes alıp, geldi. Sonra da bize döndü: - Bahara ya da yaza tekrar Van'a gelir miyiz? "Gelincikler açınca" dedik. Bizi dinleyenler "neden gelincikler açınca" diye merak ettiler. Yanıt vermedik. Gelincik sanki "aramızda bir şifre" gibiydi.
|