| |
|
|
"Suhte" yarine "Sahte.."
Şimdi ne demek acaba "Suhte yarine, sahte.." Dün Mehmet Barlas'tan öğrendik ki, Suhte, Medrese öğrencisi.. Suhte yarine sahte, ne oluyor o zaman.. Medrese öğrencisi sevgiline sahte.. Bu ne demek oluyor.. Hiçbir şey demek olmuyor.. Kafanız iyice karıştı değil mi?.. O zaman sadede gelelim.. Emre Aköz, yani yazarlığın henüz öğrencisi, Şeyhül Muharririn olmasına kimsenin ses çıkarmayacağı ustası Mehmet Barlas'a, tam da bir öğrenci üslubu ile yanıt verirken, diyor ki.. "Eğer Barlas elle yazmasaydı... Bilgisayar kullansaydı... Gazetede 'Suhte' YARİNE 'Sahte' çıkmayacaktı.." Allahın tokadı böyle oluyor demek.. "Elle yazma çağdışılığında ısrar etmesen U asla A olmazdı" demeye çabalarken, üstelik bilgisayarla yazdığın yazında E, oluvermiş A.. Aaaaaaa.. Yani.. Ve hala.. Ve her zaman.. Neyle yazdığı değil, hatta ne yazdığı değil ve dahi niye yazdığı da değil.. Nasıl yazdığıdır, inanın "Yazar" yapan.. ..Ve de neyle yazarsan yaz, yanlışlar her zaman olur, olacaktır.. Hele bu kahrolası bilgisayar sisteminde her daim olacaktır..
*** Bilgisayara geçmemiz aslında bu ülkedeki işsizlik sebeblerinden biridir. Gazeteye konan her bilgisayar en az on kişiyi işsiz bıraktı.. Yeni Asır, bu ülkede ilk kez bilgisayar ile hazırlanan gazete olarak yayınlanırken, İngiltere ve Amerika'nın en ünlü gazeteleri hala, bizim eski sistem yazılıyor, diziliyor ve basılıyordu. Çünkü çok güçlü sendikalar bilgisayar yüzünden pek çok üyesinin işsiz, giderek sendikanın da güçsüz kalacağını biliyorlardı. Bilgisayar teknolojisi gazetelerde ilk olarak "Düzeltmen" yani ya, müsahhih servislerini kapattı. Ondan sonra da yanlışların ardı arkası gelmedi.. Şef düzeltmenler, hem de ünlü edebiyatçılar, Türkçeyi en iyi bilenlerden seçilirdi.. Yani, servis sadece "Yerine" olacakken "Yarine" olmuş diye bir harfi düzeltmekle görevli değildi.. Cümle düzgün mü, değil mi?.. Kulağı rahatsız ediyor mu etmiyor mu?.. Mantıksızlık var mı.. Tepeden tırnağa okurlardı. Takıldılar mı, yazarın başına dikilirlerdi.. "Bu ne demek" diye.. Türkçe'yi en iyi kullanan yazarlandandır Kurthan Fişek.. 1960'larda falan çalışırken, Ahmed Arif'in "Bu nasıl Türkçe ulan" diye elinde sopa servise hışım gibi dalıp o zamanın Suhtesi Hocayı nasıl önüne katıp kovaladığını bilirim.. Ser Müsahhih, yani Şef Düzeltmenler, "İmla Hocası" değillerdi.. Edebiyatçı idiler.. Benim yazımı Ahmed Arif düzeltirdi.. "Gül memeler değil bu, dom dom kurşunu" şairi Ahmed Arif.. ..Ve de size bir şey diyeyim mi?.. Ahmed Arif olsaydı, Emre o "Ha.. Ha.. Ha.." diye biten yazısını en az on kere daha yazardı..
*** Suhte Kardeşim Emre'ye not.. Şu anda çok ayıp bir şey yapıyorsun. Gazetede henüz yayınlanmamış, yani aslında "Yok" durumunda bir yazıyı bilgisayarda benim dosyalarıma girip benden gizli okuyorsun ve sonra oturup, çıkmamış yazıya yanıt yazacaksın. (Yazımı kendim düzeltmek için bir daha okurken "Bilgisayar" yerine "Bilgisatar" yazdığımı gördüm. Tam düzeltiyordum, düşündüm.. Bilgisatar daha mı doğru acaba?.. Emre'yi sattığı gibi kullananını satıyor.. Üstelik içinde birikmiş trilyonca bilgiyi de satıyor.. Doğru söyleyin.. Sayıyor mu aslında, yoksa satıyor mu?.
*** Suhte Kardeşim Emre'ye ikinci not.. Türkçe'yi kullanmak çok önemlidir.. Dün bizim çıkmamış yazılarımızı okuyup, ayni gazetede "Mehmet Barlas ve Hıncal Uluç'a kanmayın" diye başlık attın.. Yani.. "Barlas ve Uluç okurları kandıran yazarlardır.. Sakın ha.." Kastın bu değil, ama yazdığın bu.. Mesela.. "Barlas ve Uluç'a bakmayın" deseydin, biraz daha şık olurdun.. Ben de o zaman Mehmet'e "Bizim suhtenin mezuniyeti yaklaşıyor.." derdim.
|