| |
Sosyal bir yara
Günümüzde erkek olmak gerçekten de zor. Özellikle altmışlı yıllarla başlayan kadın hareketleri, yüz yılın başında erkek düşmanlığına dönüşmüş durumda. Kadınlar ekonomik hayata alışmakta zorlanıyor ve bu yüzden de erkekleri perişan ediyorlar. Kadınlarla çalışmak zor. Bunu erkekler söylemiyor. Kadınlar söylüyor. Hayatı ne kadar zorlaştırdıklarının ciddi bir kanıtı bu. Buraya kadar bildik laflar ettim. Ama bilmediğiniz bir araştırmanın sonuçlarını verince durumun vahametini anlayacaksınız. Dikkat çekici bir istatistik vermek istiyorum değerli okurlar. Son otuz yılda kadın intihar oranları yüzde otuz dört azalırken bilin bakalım erkekler ne durumda? Erkeklerin intihar oranı yüzde on altı oranında artmış vaziyette. Bu bir savaş! Hayır değil, daha da kötüsü. Savaşta kendinizi savunma şansınız var en azından. Bu daha ziyade erkeklerin toplama kamplarına alınıp sistematik bir şekilde yok edilme harekatı. Kullanılan silah da vıdı vıdı, dırdır, kafa ütüleme, duygusal şantaj, artık ne derseniz diyin. Yazının bundan sonraki bölümünde kadın dırdırcı, erkek ise kurban olarak anılacaktır. Bütün zamanların en büyük dırdırcısı annemdir. Otuz yıldır aynı şarkıyla listelerde bir numara olmayı başardı. Şarkının adı "bak el alemin evladına". Listelere, hayatıma giren kadınların "single"ları da oldu tabii ki. Mesela "konuşmamız gerek", "neden anlamıyorsun" ve "ne kadar sorumsuzsun" belli başlı hit şarkılar. Kafam normalden büyüktür benim. Sanırım nedeni ortada. Bunun şimdi bir çaresi var mı bilemiyorum ama birkaç yüz yıl önce varmış. Geçenlerde belgesel kanallarının birinde gördüm. Avrupa'daki cadı avcılığını inceleyen bir programdı. Dırdırcılar da vardı. Eğer kurban, dırdırcının zulmünden şikayetçi olmuşsa ve bunu ispatlayabiliyorsa, dırdırcı cezalandırılıyordu. Hem de cadı damgası yemişlerle aynı cezayla. Bir kaldıracın ucuna bağlanıp, bir göle veya nehre daldırılıp çıkarılıyordu. İnanışa göre, kötülüklerden yani dırdırdan bu şekilde arınılıyormuş. Dırdırın tekrarı daha sert cezalandırılıyordu. Cadılık suçlamasına uğrayanların uygulaması farklıydı. Eğer suya daldırma işleminden sonra bir üşüme belirtisi varsa cadı oldukları kesinleşip yakılıyorlardı. Tamam günümüzde böyle bir uygulamaya yer yok. Olmamalı da zaten. Ancak yukarıda verdiğim intihar oranları dikkate alındığında sosyal bir yaranın kangrene dönüştüğü de bir gerçek. Dırdır nedeniyle işlenen cinayetleri de dikkate almalıyız. Konuyu incelemeye değer. Önümüzdeki günleri araştırmalar yaparak, fikirlerine güvendiğim insanlara danışarak geçireceğim. Derdim birilerini yargılamak değil. Tamamen bilimsel bir platformda olup biteni anlamak. Düşüncelerinizi bana yollayın. İster dırdırcı olun, isterse kurban. Amacımız ilişkilerimizin daha iyi olduğu bir dünyada yaşamak değil mi? Sevgi, saygı, yeşil panjurlu ev özlemiyle yanıp tutuşmuyor muyuz?
|