| |
Emret komutanım!
Çek Cumhuriyeti'nin başkenti Prag'dan döndüm ve görevimin başındayım. Oturup bir seyahatname yazacak değilim. Söyleyebileceğim tek şey, her ölümlünün bu şehri bir kez görmesi gerektiği. Geçen cumartesi kısa özet geçmiştim zaten. Bu arada metronun paralı olduğunu ama bilet almadığımı da yazmıştım. Ben yakalanmadım ama arkadaşlarımdan biri yakalandı. Milyonda bir gerçekleşebilecek bu olayı kayıtlara geçip devam edelim... Prag'ı görün. Tabii ki hangi şartlar altında göreceğiniz de çok önemli. Bildiğiniz üzere ben üç kız arkadaşımla gittim. Vatani görevini yapmış olanlar bilirler. Askerliğin belki de en çekilir tarafı, karar verme zorunluluğunuzun olmamasıdır. Kaçta kalkacağınız, ne giyeceğiniz, ne yiyeceğiniz, yiyeceğiniz, nerede ne zaman ne yapacağınız ve kaçta yatacağınız sizin için belirlenmiştir zaten. Aslına bakarsanız bu büyük bir konfor. Tamam, hiçbiri istediğiniz şeyler değildir ama bir süre sonra alışırsınız ve şafak saymak daha bir kolaylaşır. Ayrıca emir komuta zincirinde ve kimi uygulamalarda fazla mantık aramamak gerektiğini belirtmeme gerek yok herhalde. Üç kadınla seyahat etmek de aynısı.. Normal şartlar altında dahi her zaman kadının dediği olur. Söz konusu kadın sayısı üç olunca bir erkeğin isteğinin gerçekleşmesi Prag metrosunda biletsiz enselenme oranıyla aynı. Onun için şansınızı zorlamanın bir manası yok. İtaat etmek, karşı gelme mücadelesinden daha az acı verir kimi zaman. Hayatta otel kahvaltılarına yetişemem. Geç uyanırım. Ama burada neredeyse çayı ben demliyordum. Sabahın köründe kalk borusuyla içtimaya kalkar gibiydim. Bir biz, bir de yaşlı Alman turist kafilesi erken kalkma yarışında ciddi mücadeleler verdik ama yaşlı panzerler disiplin ve azimlerinden bir şey yitirmemişlerdi. 3-1 yenildik. Sonra sabah sporu. Yani önceden belirlenmiş noktalara uzun yürüyüşler. Aslında nereye gideceğinizi bilmeden yürümek fena olmuyor. Kızlar önceden çalışıp nerede ne olduğunu buluyorlar. Ancak kimi zaman bu kadar yürüyüşe "bu mu" demek durumunda kalıyorsunuz ki o kadar da olur. Tabii bu uzun yürüyüşlerde "şunu tutar mısın, şunu taşır mısın"ları söylemiyorum bile. Asker dediğin ne için var ki? Yemek yeme olayı: Kadınlar yemek yemeyi bir ilişki gibi görüyorlar. Sevgili, bulmak, ondan ayrılmak veya ne bileyim ilişki boyunca yaşanan ne varsa yemek yeme aksiyonlarında aynısı var. Bir erkek için yemek yemek yemek yemektir. Karın gurultusunu giderme eylemidir. Burasını beğenmedim (adamı beğenmedim), bak burası güzel (adamın iyi bir tarzı var), içeri bir bakalım mı? (yakından tanımak istiyorum), yok çıkalım buradan (ilk bakışta adamdan etkilendim ama fos çıktı)... Diyelim yer (adam) beğenildi ve mekana çöktük. Yemek boyunca konuşulanlar da bir ilişki süreci olarak mütalaa edilebilir. Servis çok ağır (Ne hımbıl adam ya), keşke o ilk gördüğümüz yere gitseydik (aklım o adamda kalmıştı ama neyse)... Tüm yemek yeme eylemi bu törensel atmosferde gelişti. Bu arada şehrin tüm kristal dükkanlarını gezdiğimi ifade etmek istiyorum. Benim kristalle ilişkim, annemin buz hokeyiyle ilişkisiyle aynı. Sonuç olarak kavgasız, gürültüsüz bir geziyi geride bırakmış olmanın gururunu yaşıyorum. Bu sınavı geçmiş olmam geleceğe ve ilişkilerime güvenle bakmamı sağladı. Ama siz siz olun, bu gibi durumlarda iki kez düşünün. Emret komutanım!
|