| |
40 katır da iyi, 40 satır da
Zirvenin anlaşmazlıkla sonuçlanmasını kötü bir uzlaşmaya tercih edeceğini söyleyen Avrupa Anayasası'nın mimarı Valery Giscard d'Estaing'in istediği oldu. İspanya ve Polonya'nın direnişi kırılamayınca Brüksel zirvesi fiyaskoyla bitti. İtalya Başbakanı Silvio Berlusconi de en başarısız dönem başkanı olarak AB tarihine geçti. Uzlaşma çabalarını 1 Ocak'tan itibaren yeni dönem başkanı İrlanda sürdürecek. AB bugüne kadar eşi görülmemiş bu krize nasıl çözüm bulabilir? Üç olasılık var:
İspanya ve Polonya'nın geri adım atmaları. Fransa ve Almanya'nın ödün verip Nice Anlaşması'ndaki oy dengesini kabul etmeleri. İttifak içinde olan 6 kurucunun (Almanya, Fransa, İtalya, Belçika, Hollanda ve Lüksemburg) siyasal birlik oluşturup, diğer üyelerle "serbest ticaret bölgesi" temelinde ortaklığa gitmeleri. Bu seçeneğe "Çift kulvarlı AB" deniyor. Peki Türkiye'nin -bir gün üye olursahangi çözüm işine gelir? Bu soruyu yanıtlamadan önce, Anayasa kavgasını özetleyelim.
Sözde 25, özde 15 Taraflar arasında iki konuda derin görüş ayrılığı var: AB Komisyonu'nun yapısı ve Bakanlar Konseyi'ndeki oy ağırlığı. Anayasa, AB Komisyonu'nu 15 üyeyle sınırlandırıyor. Küçükler ve yeni üyeler ise her ülkenin bir komiseri olmasını istiyor. Ancak dananın kuyruğunu oy kavgası kopardı. Anayasa Bakanlar Konseyi'nde nitelikli çoğunluk sistemi öngörüyor. Buna göre, üyelerin yarısının "kabul" oyu vermesi ve bu ülkelerin AB nüfusunun yüzde 60'ını temsil etmeleri karar almaya yetecek. İspanya ile Polonya buna sonuna kadar direnmeye kararlılar. Onlar, Nice Anlaşması'ndaki oy dağılımının korunmasını istiyor. Çünkü o anlaşmayla AB'nin 4 büyüğü Almanya, Fransa, İngiltere ve İtalya ile neredeyse eşit güce sahip oldular: 4 büyüklere 29'ar, onlara da 27'şer oy. Anayasa taslağı bu güç dengesini nüfusu 60 milyonu aşan ülkeler lehine değiştiriyor. Böylece 25 üyeli AB'de bugünkü 15'ler kararlarını kabul ettirecek çoğunluğu korumuş olacaklar. Fransa ve Almanya bu imtiyazlarından ödün vermeye zerrece niyetli değiller.
Asimetri değişecek Şimdi "Hangi çözüm Türkiye'ye yarıyor" sorusuna geçebiliriz. Biraz tuhaf gelecek ama, iki sonuç da işimize geliyor. Uzlaşma sağlanamaz ve AB "çift kulvarlı" olursa, Türkiye'nin girmesi kolaylaşacak. AB, 6 kurucunun siyasal birliği dışında "serbest ticaret bölgesi"ne dönüşeceği için, Türkiye gibi büyük bir pazara daha çok ihtiyaçları olacak. İkinci seçenek, yani Anayasa'nın kabul edilmesi ise Türkiye için tam anlamıyla ballı börek. Zira girer girmez AB'nin en güçlü iki üyesinden biri (diğeri Almanya) olacak. Zaten bu olasılık sıkça konuşulmaya başlandı. Örneğin, Avrupa Parlamentosu'nun Fransız üyelerinden Philippe de Villiers dün Le Figaro gazetesinde Cumhurbaşkanı Jacques Chirac'a şöyle seslendi: "Anayasa'daki nüfus kriteri, Türkiye'nin AB'ye girmesinden sonra Fransa için vahim bir krize yol açacak. Türkiye girer girmez ikinci, 2015-2020 arasında da Almanya'yı geçip birinci güç olacak. Böylece Avrupa Konseyi'nin en etkin üyesi haline gelecek. Günümüzün Almanya-Fransa asimetriği de Almanya- Türkiye asimetriğine dönüşecek..." Sahi siz hangi seçeneği tercih edersiniz?
|