| |
|
|
“Abi bana Narman’ı anlat”
Nihat Altun. Erzurum'un Narman ilçesinden. Ama Erzurum'u görmüş değil. - Babam, Hamburg'a 70 kilometre uzaklıktaki Neumunuster kentinde, metal fabrikasında işçiydi... Ben iki yaşında Almanya'ya gelmişim. Okula, Almanya'da başlamış. Ama uzun süre devam edememiş: - Beşinci sınıfta okuldan kovuldum... Teneffüslerde okuldan kaçar, patates kızartması alır, diğer öğrencilere satardım... Sıcak kakao satardım... Aklım fikrim ticaretteydi... Evden çay getirir, camideki cemaate satardım.
***
Okuldan kovulunca "işi büyütmüş." Çöplükleri karıştırır, bulduğu eski eşyaları toplarmış. - Sonra bunları eve götürür, tamir eder ve bitpazarında satardım.
*** Yaşı 15'e gelince, babasının karşısına geçmiş: - Baba, burası bana dar geliyor... Para büyük şehirlerde kazanılır... Ben, Berlin'e gitmek istiyorum. - Tek başına mı? - Evet. - Beş parasız. - Evet. Babası "azarlar gibi" sesini yükseltmiş: - Defol git de boyunun ölçüsünü al... Hanyayı, Konya'yı gör. - Olur baba gidiyorum... Hakkını helal et. Ve "gidiş, o gidiş."
***
- Berlin'de pazarlarda çalışırdım... Günde 18-20 saat... Sabah saat üçte, çalışmaya başlardım... Geceleri, parkta uyurdum. Sonra bir İtalyan lokantasına bulaşıkçı olmuş. Geceleri de lokantanın bodrumunda yatıyormuş. - Öylesine mutluydum ki... Sıcak yemek yiyor, sıcak yatakta uyuyordum.
***
Para biriktirmiş. Ve 17 yaşında "ilk dükkanını" açmış. Küçük bir pizza dükkanı. Ama "yaşı tutmadığı için" dükkanı, başkasının üzerine yapmış. Güvendiği bir Türk'ün. Dükkanda işler iyiymiş. Ama "üzerine dükkan açtığı Türk", günün birinde ondan habersiz "dükkanı satmaz mı?" - Kazığı yedik... Dükkan elden gitti... Kaldık yine ortada.
***
Bir dönercinin yanına işçi olarak girmiş. Bu arada ehliyet almış. Dönerci işçiliğinden artan zamanlarda, pazara gidermiş. Yaşlı kadınların filelerini taşırmış. Sonra "eski bir kamyonet" edinmiş. "Sebze işine" girmiş: - Toptancı halinden sebze satın alıyor, bunu bakkallara satıyordum... Çok küçük bir fiyat farkıyla... Bu iş tuttu.
***
Nihat Altun şimdi 32 yaşında. Onunla "işyerinde" konuştuk. "Toptan gıdacılık" yapıyor. İşyeri "9.800 metrekare." "Kapalı alan" 7 bin metrekare. Zeytini, Fas'tan alıyor. Peyniri Danimarka'dan, Hollanda'dan. Pirinç, İtalya'dan. Salça, Türkiye-Bandırma'dan. - Türkiye'den sadece salça mı geliyor? - Hayır... Üzüm, turşu, yaprak sarma da alıyorum... Türkiye dahil, pek çok ülkede iş yaptırıyorum... Kendi markamla satıyorum. Nihat Altun'un "dört markası" var: Ege Karat. Altun Türk. Havelland. Altun.
***
- Mersin'den 27 TIR domates getirdim... Antalya'dan portakal... Türkiye'de mahsulü daha bahçedeyken satın alıyorum.
***
Dört kardeşler. Üçü "maaşlı çalışıyor." Ailesinde hiç "ticaretle uğraşan yok." - Geçmişimizde kimse esnaflık yapmamış... Ama esnaflık, benim kanıma işlemiş.
***
- Okumam, yazmam yoktu... Bakkallar bana sipariş verirlerdi... Domates, salatalık, kırmızı biber getir diye... Yazmasını bilmediğim için, harflerle not alırdım... "D" domates, "S" salatalık, "KB" kırmızı biber. - Ya şimdi? - Çat, pat yazıyor, okuyorum.
***
2003'te cirosu "12 milyon euro." - 2004'te 24 milyon euro olacak... 2005'te 48 milyon euro... Her yıl ciroyu ikiye katlayarak geldim... Katlayarak devam edeceğim.
***
Onu Berlin'de tanıdık. İşyerine TIR'larla mal giriyordu. Kamyonlarla, kamyonetlerle de çıkıyordu. İşyeri arı kovanı gibi işliyordu. Vedalaşırken bir "ricada" bulundu: - Abi siz gazetecisiniz, çok gezersiniz, bilirsiniz... Erzurum nasıl bir yer?.. Narman'ın havası, suyu, toprağı nasıl?.. Abi bana Narman'ı anlatıver.
|