Az önce anlattığım sohbetler sırasında bir şey çıktı ortaya ve epey hüzünlendim. Bir uzman çavuşun şehit olan bir silah arkadaşıyla ilgili hikayesiydi bu. İsim ve yer vermeden anlatmamı rica ettiler ama zaten önemli olan duygu. Bir jandarma onbaşı kaçakçılarla ilgili bir operasyonda şehit düşer. Ancak inanılmaz bir cesaretle çarpışmış, tüm kaçakçıların yakalanmasında en büyük pay sahiplerinden biri olmuştur. Komutanı ve arkadaşları göz yaşları içinde alıp askeri araca bindirirler cesedini. Kışla dolusu hüzün Kışlaya döndüklerinde ise yine hüzün ve gözyaşı vardır. Birlik komutanı kısa bir süre sonra şehit olan bu kahraman onbaşının varislerine T.S.K. Savaş Takdirnamesi Madalya ve Nişan Yönetmeliği gereği Övünç Madalyası verilmesini teklif eder. Yönetmelik; "Madalya, şehidin en büyük erkek çocuğuna, yoksa en büyük kız çocuğuna, yoksa babasına verilir!" dediği için bekâr olan şehit jandarma adına gözü yaşlı babasına sunulur bu çok anlamlı sembol. 'Tek oğula kaldın' Evladını yitirmiş olan o yaşlı babaya sorar komutan. Der ki: "Şehit Olan Bir Yükümlünün Kendisinden Sonra Silah Altına Alınacak İlk Kardeşinin Askerlik Hizmetinden Muaf Tutulması diye bir kanun var. Görüyorum ki sen artık küçük oğlun ve 3 kızınla kaldın. Şimdi 15 yaşında olan bu delikanlıyı askerlikten muaf tutuyoruz." 'O nasıl söz komutanım?' Yaşlı adam önce susar ses etmez. Ardından mağrur ve inançlı bir sesle şöyle der komutana. "O nasıl söz kumandan? Biz böyle bir hakkı kullanıp, evladımızı askere göndermeyecek kadar fırsat düşkünü müyüz? Sonra nasıl çıkarız el içine? Bu yiğit askerimin karındaşı nasıl bakar ahalinin suratına." İşte o an oradaki herkesin yüreği sarsılır babanın bu sözleriyle. Herkes ağlamaya başlar yeniden. Ve komutan bu yiğit Anadolu köylüsü babanın ellerine sarılıp öper öper öper...