| |
|
|
"Nefret Medyası" olmaya özenenleri anlamak zor!
Birleşmiş Milletler'in, 1994'teki katliamın (veya soykırımının) sorumlularını yargılamak için, Rwanda'da sürdürdüğü yargılama, üç tane medya mensubunun ağır mahkumiyetlere çarptırılması ile sonuçlandı. 1994'teki katliamda, üç ay içinde, 800 bin Tutsi öldürülmüştü. Rwanda'yı oluşturan Tutsi ve Hutu'- ları karşı karşıya getiren bu olaylar, Birleşmiş Milletler Kriminal Mahkemesi'- nin kararına göre, "Nefret Medyası" tarafından körüklenmişti. Buna göre "RTLM" yerel radyosunun yayınlarında, Tutsi'lerden "Hamam böceği" şeklinde söz edilmiş ve "Hamam böceklerini ezin" diye çağrılar yapılmıştı. "Kangura" dergisi de, okurlarını soykırıma katılmaya çağıran yayınlar yapmıştı. 8,5 milyon nüfuslu, kahve ve çay üreticisi bu yoksul Orta Afrika ülkesi insanlarının, 1994 ve sonrasında yaşadığı trajediyi, hayal meyal hatırlıyorsunuzdur. Bu soykırım ertesinde, 2 milyon Tutsi'nin komşu ülkelere göç ederken yaşadıklarını da, belki televizyon haberlerinde görüp, unutmuşsunuzdur. Olayın ve Birleşmiş Milletler yargısının kararının, bizi ve tüm dünyayı doğrudan ilgilendiren yanı, "Nefret Medyası" dır. Siyasi ya da etnik farklılıkları, yahut inanç ve düşünce çeşitliliklerini, nefret kampanyalarına dönüştürmeye eğilimli medya ve medya mensupları, her çağda ve her ülkede görülmüştür. "Bizde böyle şeyler olmaz" demeyin. 1955 yılının 6-7 Eylül gecesini İstanbul'da yaşadım. Bu kentin bizim kadar eski sakinleri olan İstanbullu Rumların evlerine, dükkanlarına girildi. Yağmalar, tecavüzler oldu. 7 Eylül sabahı İstanbul, her semti ile, bir iç savaş yaşanmış görüntüsü içindeydi.. Bu trajik olayların başlangıcı, Selanik'teki Atatürk'ün evinin bombalandığı haberini manşet yapan bir akşam gazetesinin yayını ile ateşlendi. Sebep de "Kıbrıs"tan kaynaklanan Türk-Yunan gerginliği ve Türkiyeli Rumlar'a yöneltilen nefretti. Şimdi yine Kıbrıs kaynaklı bir gerginlik var siyaset sahnemizde. Ancak bu defa, öfkenin yönlendirilebileceği bir Rum azınlık kalmadı. 1955'in 6-7 Eylül'ü ile başlayan süreç sonunda, İstanbullu Rumlar, Türkiye'yi terk ettiler. Şimdi sayıları üç binin altında. Ancak bugün "Nefret Medyası", şovenliği körüklemeye çalışan yayınları ile, Kıbrıs'ta çözüm isteyen, Kıbrıslı Türkler'in ve Türkiyeli Türkler'e ve Avrupa Birliği'ne katılmaktan yana olanlara yönlendirmeye çalışıyor öfkelerini. "Hain", "Ajan" gibi ifadeler, "Karen Fogg'un Çocukları" benzeri aşağılamalarla sürdürülüyor. Bir uluslararası anlaşmazlığın, Birleşmiş Milletler çerçevesinde çözümünden yana olanlar için, "Ver kurtulcular" deniliyor. "Nefret Medyası" rolünü üstlenmek, tabii ki özenilecek bir durum değil. Ama nedense, Türkiye'de farklı görüşlere karşı düşünce değil, nefret üretmek alışkanlığı da çok yaygın. Belki, üretilecek karşı düşünce olmamasından kaynaklanıyor bu. Ancak, kendilerince "Polemik" zannettikleri bu yayınların, bulundukları organı bir anda "Nefret Medyası" na döndürmesi, işten bile değildir. Bu davranışlar, Türkiye'deki Denktaş lobisinin ve statüko bekçileri olan "Cumhuriyet Muhafızları"nın hoşuna gidebilir. Ama çağdaş, dünyalı ve uygar olarak kendilerini sunan medya sermayesi ve yazıişleri, bu davranışlara nasıl yataklık eder, anlayamıyorum!
|