'İslami terör' alınganlığı
Amerikan malı "Uluslararası Toplum" deyiminin maskelediği sömürgeci yargısız infaz ağı henüz hangi şiddet eyleminin terör, hangisinin özgürlük savaşı olduğuna karar vermeye niyetlenmiş bile değildir. Kendini insanlığın uygarlık kıblesi sanan sömürgeci Batı, şiddet eylemleriyle ilgili hükmünü sadece çıkarına göre belirler. Bütün Batı insanı değil, Derin Batı dünyanın kanayan yaraları konusunda bu çok ölçütlü yaklaşımdan şaşmaz. Mesela Çeçenistan davası ABD için Rusya ile ilişkilere göre anlam kazanır, bazen özgürlük savaşı olur, bazen terör.. Mesela PKK'ya Batılı büyük gizli servislerin destekleri.. Mesela Filistinliler'i bölmek için MOSSAD'ın ilk zamanlar Hamas'a verdiği destek. Henüz terör kavramı üzerinde evrensel bir uzlaşma yokken büyük bir dinin ismini bu insanlık suçuna yapıştırmanın gelenek haline gelişi doğal bir süreç sayılamaz. Bu işte "Medeniyetler Çatışması" tasarısı başlıca etken. Ancak bu gerçek, fitneye kendi elimizle yaptığımız katkıları örtmemeli, hele "İslami terör" tamlamasının bizimle ilgili kompleks boyutunu da unutturmamalı. Tamam; İslam dinini tenzih edip İslam coğrafyasını terörün ana yurdu olarak göstermek isteyenler, 'denetlenebilir küresel kargaşa' öngörüyorlar. Biz de, bu mazerete yaslanıp kendi vebalimizi ve bilinçli-bilinçsiz katkılarımızı örtüyoruz. En sıcak örnek, basın ile emniyet arasındaki çirkin kavgadan sonra varılan zoraki ve soğuk barışın tazelediği ortak polisiye televole üretimidir!
Başka düşman gerekmez Üstlerine biraz da istihbaratçı sosu serpiştirilerek küresel siparişe uygun yargısız infaz uygulanıyor, zanlılar üst düzey terör starı olarak peşin suçlu gibi teşhir ediliyor! Bu, Türkiye'yi İslam dünyasındaki yeni terör üssü yapmak isteyenlere derin bir katkı değil de nedir?! Öyle anlaşılıyor ki, küresel çete, Türkiye'de özellikle "suyun başı" olan bölgede gelecek yirmi yılın istikrarsızlığını pişirmek için dinci Kürtler'i sermaye ediniyor. İlgili bürokrasimizin dehası (!) ise, kuklalarla mücadele adı altında, kuklacının emellerini kolaylaştırıyor. İnsan bu gafleti aklına sığdıramıyor ve ister istemez öküz altında buzağı arıyor. Bir ülkenin güvenlik ve istihbaratla ilgili birimlerine üst düzeyde yabancı sızması gerçekleşmeden böylesine dehşetli bir gaflet olabilir mi? İlgili bürokrasi tarafından "İslami terör" oyununun Türkiye'de kurumsallaştırılmasına yapılan katkı yanında, dindar insanın bu yakıştırmaya tepkileri de temel bir sorun alanı.. Açıkçası, kendi İslam'ından emin olmayan Müslüman kişi, marazi bir alınganlık yaşıyor, ithamı kolaylaştıran iç etkenleri ise hiç göremiyor. Birileri "İslami terör" ifadesini kullandığı için, Allah'ın dini mi küçülecek? Gönülsüz Müslümanlık Geçmişte olduğu gibi bugün de Müslüman geçinen kişinin ölüm makinesi haline gelmesi, İslam'ı değil ama İslam dünyasını bağlar! İşin ardında küresel fitnecilerin bulunması, Müslüman toplumların kültürel ve duygusal sorumluluğunu ortadan kaldırmaz. Batı'nın azgınlığı karşısında, sadece ölümcül tepki geliştiren Müslüman tipinin neden ve nasıl oluştuğunu görmemiz lazım. Amentü'nün "Hayır ve şer Allah'tandır" maddesini fiilen reddeden yeni "Militan İslam" anlayışı var. Bu Şii itikadıdır ama, İran devriminden sonra Sünniler'e de geçmiş, bilhassa Siyasal İslam ile ilgilenen gençler arasında fiilen yaşanılır hale gelmiştir. Oysa "Hayır ve şer Allah'tandır" diye inanan kişi, nihai "yapıcı" olarak Rabb'ini görür. Bu inanış onu ya tamamen miskin (pasif) hale getirir veya işi derinden kavratıp denge adamı yapar, Allah'ın sonsuz hakimiyeti ile kendisinin sorumluluğu arasında çelişki bulunmadığını sezdirir. Bu da ona; can yakmadan, dünyaları yıkmadan, beyinleri ve gönülleri dağıtmadan etkin olmanın yolunu yaşatır. "Hayır ve şer Allah'tandır" hükmünü, bazı itikat mezheplerinin sivriliklerine kapılmadan doğru kavramak ve yaşamak ise ancak dinamik bir tasavvuf anlayışı ile mümkündür. Bu ise, Allah ile iletişimde, dil ve beyni aşarak gönül düzeyine ulaşmaktır. Eyvallah; "İslami terör" deyimi haksızlık, icat eden de zındık! Ama bu haksızlıkta Müslümanlar'ın payını inkar edebilir miyiz?
|