|
|
ASLI AYDINTAŞBAŞ
Demokrasi çıkmazı
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, muhtemelen önümüzdeki aylarda Beyaz Saray'a yeniden davet edilecek. Bu kez başbakan olarak. Erdoğan'ın geçen aralıktaki Washington ziyeretinden bu yana dengeler ne kadar değişti. Saddam öncesi ve Saddam sonrası dünya, apayrı iki yer. Öyle görünüyor ki Orta Doğu'da değişim rüzgarları, esmeye devam edecek. Erdoğan'ın geçen yılki Beyaz Saray gezisinde en garip an, Irak tartışmaları değil, iki adam başbaşa otururken George Bush'un eğilerek Erdoğan'a şu cümleyi etmiş olmasıydı "Sen Yüce Allah'a (God Almighty) inanan birisin. Ben de Yüce Allah'a inanıyorum. Sen bunu söylemeye utanmıyorsun. Ben de utanmıyorum. Yüce Allah bizden yeryüzünde özgürlük ve demokrasiyi yaymamızı istiyor. İşte bu yüzden sen ve ben bu yolda birlikte yürümeliyiz." İster deli deyin ister samimiyetsiz, ama bunlar yabana atılacak ifadeler değil. ABD başkanını yakından tanıyanlar, George Bush'un gerçekten Orta Doğu'da demokratikleşmeyi 11 Eylül sonrasında Tanrı'nın kendine verdiği bir "ödev" olarak gördüğünü söylüyor. Bush'un bu hafta Washington'da yaptığı önemli bir konuşma, Türk basınında pek yeralmadı. ABD'de ise hükümetin en "belirleyici" dış politika açılımı olarak değerlendirildi.
İstikrar-demokratikleşme ikilemi
Mısır ve Suudi Arabistan gibi ABD müttefikleri de dahil olmak üzere ilk kez Arap ülkelerine demokratikleşme konusunda zehir zemberek bir ültimaton veren Bush, "Altmış yıldır Batılı ülkeler olarak Orta Doğu'da temel özgürlüklerin yokluğuna göz yummamız ve mazeret bulmamız, bizi bugün daha güvenli hale getirmedi" diyordu. Saddam rejiminin devrilmesini "global demokrasi devriminde dönüm noktası" diye nitelendiren ABD Başkanı, "uzun vadede istikrar, özgürlüklerin yokedilmesi pahasına sağlanamaz" diyerek emektar "istikrar-demokratikleşme" ikileminde Washington'un bundan sonraki tercihlerinin değişebileceği sinyalini veriyordu.
Yıllardır istikrarın kalesi (ve İslami şiddetin bir numaralı ithalatçısı) Suudi Arabistan'da bombaların patladığı bu hafta, Avrupalı bir diplomat Bush'un sözlerini şöyle değerlendirdi "Kim ne derse desin Bush kimsenin kolayca karşı çıkamayacağı bir teori koyuyor masaya. Bu doktrin karşısında uluslararası işbirliği sloganı zayıf kalıyor. Uzun vadede Avrupa'ya demokratikleşmenin arkasına takılmaktan başka çare bırakmıyor." Avrupalılar bile bu 'felsefi çıkmazı' tespit etmişken, Ankara aksi istikamete, ABD ve Iraklıların açtığı kalp ağrısını tamir için Orta Doğu diktatörlüklerinin kollarına koşuyor.
Milliyetçi kesimden tık yok
Şam'daki Irak toplantısının ardından iki hafta geçti. Iraklıları "gözlemci statüsü verelim" diye dışlayan bu yedi ülke, şu anda Sünni Üçgeni'nde istikrarsızlığın pompalanmasında başrolleri oynayan Suriye'deki Baas Partisi'nin kucağına düştü. Bilerek ve isteyerek. Bu hafta gelen haber ise daha vahim. Hükümet, Başar Esad'ı ocakta Ankara'ya davet etmiş. Ankara, birkaç yıl sonra orada kalacağı bile şüpheli bir diktatörlükle Irak konusunda "aynı çizgide" olmayı diplomatik başarı diye tanımlıyor.
Şam'ın Irak'taki şiddetle doğrudan bağlantılı oluşu ya da Bush'un hedef tahtası oluşunu bir kenara bırakın. PKK terörüne 35 bin vatandaşını kaybetmiş bir ülke, hiçbir şey olmamış gibi yıllarca Öcalan'ı koruyan Suriye rejimine (parti aynı, bakanlar aynı, ideoloji aynı) ev sahipliği yapmaya hazırlanıyor! Her konuda yaygara yapmaya hazır milliyetçi kesimden tık yok. Hevesle İslami kesimi temsil eden yayınlara bakıyorum. Suriye'de kırk yıldır Sünni çoğunluğu ezen Alevi kökenli Baas rejimi, 1982'de Hama kentini yerle bir ettiğinde İslam dünyasının nefretini toplamıştı. Yine ses yok. Eh, herkes gidişattan memnunsa bize de susmak düşer herhalde.
Haberleri gazete sayfası görüntüsünde okumak için
SABAH e-Medya"ya
tıklayın
|
|
|
|