|
|
ÖMER LÜTFİ METE
Mankurt ve Çetnik aydını
Siyah-beyaz aydın sığlığına mahkumiyetimiz, bazı cins zekaları da kapsayacak şekilde dalgalı bir süreçten geçiyor. Hemen her konuda yandaş veya karşıt genellemesinin hakim oluşu gerçeği boğuyor.
Oysa bugün dünyanın en belalı yeri olan Filistin topraklarında bile mutlak karşıtlıktan söz edilemez. O cehennemi ateş hattında ve hala; Filistinliler'in devlet hakkını benimseyen Yahudi de var, İsrail'in varlık hakkını tanıyan Arap da.
Bizim sığ düzlemimizde ise bütün görüşler hala sadece yandaşlık ve karşıtlık başlığı altında değerlendirilmekte.
Bu durum, fikir beyan edenleri sinsi bir sansüre sürüklüyor. Kişi dayandığı teze zarar, direndiği teze güç veren gerçekleri görmezden gelebiliyor.
Siz bu siyah-beyaz esaretin zincirini kırmaya çalışsanız da ara ses ve renginizin hükmü hazırdır Suret-i haktan görünebilmek için lafı dolaştırıyor yandaş ve karşıt konumunu gizlemeye çalışıyor.
Varsayalım ki; "AB Kıbrıs için saçmalamış ama bizde de eksiklik çok" diye yazdınız. Siz bu cümlenin ilk yarısını "rüşvet-i kelam" olarak, ikinci yarısındaki tezin inandırıcılığını artırmak için söylemiş sayılırsınız.
Değer özürlü aydın
Varsayalım ki; öbür yakadasınız ve AB'nin Türkiye'ye yönelik tutumunu, söz gelimi Kıbrıs konusundaki Haçlı bağnazlığını eleştiriyorsunuz. Yeriniz bellidir Denktaş'çı, ulusalcı, Türkiye'yi içine kapamaya çalışan tutucu.
Bu yapı özellikle medya aydınında çok belirgin.
Bir yanda kendi milli değerlerine kapalı "mankurt" türü aydın, bir yanda da "öteki"nin değerlerine kapalı "çetnik" türü aydın.
Bu aydın kutuplaşması, "kendini ötekinin yerine koyma" ve karşıtların muhtemel gerçekliklerini değerlendirme yeteneğine perde oluşturarak toplumda düşünce yoksulluğunu kurumsallaştırıyor. Böylece ülke, görüşleri farklı ama samimiyetleri tartışılmaz aydınlarının enerjisinden verim sağamıyor.
Bu ortamda bir de ısmarlanmış tezlerin "iliştirilmiş" veya gafil lafazan (=demagog) kadroları devreye girince kamuoyu da, yönetimler de "yükseltilen değer" dalgalarıyla inip çıkan kağıttan kayıklara dönüşüyorlar. Sonrası belli Senin gerçeğin senin, benimki benim.
Sıcak bir örnekle bu değerlendirmeyi pekiştirebiliriz
İngiliz'in demokrasi ihracatı
Önceki gün Kıbrıs'ta Akdeniz TV ve Akdeniz FM'de ortak yayınlanan "siyasi kulis" programında bir bomba patladı. Beyarmudu Belediye Başkanı Dr. Hüseyin Beyar, İngiliz Dikelya Üs Komutanı tarafından muhalefet partilerine oy vermeleri yolunda tehdit edildiklerini öne sürdü. Üs Beyarmudu topraklarının büyük bir bölümünü de kapsadığı için, yerel sorunları görüşmek üzere sık sık İngiliz komutanla buluştuklarını belirten Beyar aldığı tehdidi şöyle özetliyor "Annan planına itiraz edenlere oy verirlerse üs bölgesinde oturan köylülerin evlerine gitmeleri güçleşecek, beraberlerindeki eşya ve yiyeceklerle geçişleri engellenecek....."
Bu habere kaç kişi ilgi gösterdi, kaç kişi doğru olup olmadığını kurcaladı? Olay doğruysa ki doğru- o zaman sözgelimi Kıbrıs'ta komplo kovalayan benim gibilerin temel tezi güçlenmiş, karşıtlarımızın hiç değilse bazı iddiaları kendiliğinden çürümüş olmaz mı?
Çelebi mantık böyle gerektirir ama bizde önemli olan "yandaşlık ve karşıtlık"tır; gerçeğin lüzumu ve değeri yoktur.
AB'ye hala çok uzak oluşumuzun asıl sebebi de bu aydın sefaletidir.
Benim gerçeğim benim, senin gerçeğin senin!
Haberleri gazete sayfası görüntüsünde okumak için
SABAH e-Medya"ya
tıklayın
|
|
|
|