|
|
UMUR TALU
Arsızlık cemaatinin utanmaz gücü
Milattan 400 yıl önce, Atinalı filozof Aristippus, "Hazcılık-Hedonizm" denen felsefi akıma gaz verirken hedonizmin bugün ne kılığa gireceğini nasıl tahmin edebilirdi.
"Hedonizm" bugün...
Jamaika'dan Florida'ya, Endonezya'dan İngiltere'ye, Avustralya'dan Güney Kıbrıs'a...
"Hedonist Resorts" markasıyla, "hazzın doruğa ulaştığı" kulüplerin, çıplak köylerinin, sınırsız partilerin, "en temel güdüler"in, "en mükemmel zevkler"in adı olmuş durumda.
Hazzın zirveye vurdurulmasıyla övünülen bu tatil köylerinin ya da kulüplerin kapısından ömrümüz boyunca girmesek de...
Genellikle en varlıklı, ama bazen çok mütevazı koşullarda bile, hayattan anladığımız tek mana "haz".
Hayır, salt "bedenden bedene" değil; daha da çok, bedenlere iliştirilen mallarla.
Hayır, daha daha da çok, malların uzantısı haline gelmiş bedenlerle, mal ve mülk sayesinde teşhire koşulan, üstünlük taslayan, beğeni arayan, kendine aşık, öykünen, taklit eden "gösterişçi" bedenlerle.
****
Kendi uzantısı olan nesnelerin yaratarak evrilen insanlık, artık nesnenin uzantısı olmakta uzlaşmış adeta.
İnsani ilişkiler giderek daha çok, nesneler üstünden kurulan ilişkiler halinde.
Farklılaşıldığı, bireyleşildiği sanılan bir çağda, aynı mallarla, aynı beğenilerle, aynı gösterilerle yontula yontula bir tornadan çıkmışa döndürülen bir insanlık hali.
Kendisini vitrine döndüren, kendisi ambalaja dönen bir insanlık durumu.
"Haz" sadece tüketilen madde olmakla kalmıyor; haz, mal aracılığıyla insanın kendisini yeniden yeniden tüketime sunması, tükettirmesi manasına geliyor.
"Kimlik", kim olduğumuzdan, hatta ne yaptığımızdan kopuyor; nasıl göründüğümüze, nasıl gösterdiğimize, ne tükettiğimize ilişkin bir şey oluyor.
Bir zamanlar "görmemişlik" diye ayıplanan vaziyetten, hızla, "gösterişsizlik"in adeta ayıp sayıldığı, gösterme ve görünme yarışının azdığı, epeyce insanın kesesine göre kendini bir "marka"ya, bir eğlence, tüketim ve hayat tarzına iliştirerek varolabildiği bir tarih kesiti.
****
"Gündelik Hayat Kılavuzu" kitabına "Her şey ambalajlandı" cümlesiyle başlayan Susan Willis, Barbara Krueger'in bir fotoğrafını aktarır
Bir el, kredi kartı tutmakta, üzerinde, "Alışveriş yapıyorum, öyleyse varım" yazmaktadır.
"Düşünüyorum, öyleyse..." demodedir artık.
Düşünce, ihtiyaç ise, komprime şekilde alınıp tüketilebilir nasıl olsa. Varolmanın ilk şartlarından değil, varlığın hızla tükettiği alışveriş nesnelerinden biridir fazla fazla.
Varolmanın, alışverişe gömüldüğü, kredi kartının manyetik alanına sıkıştığı, en önemlisi aşırı gösterişe adandığı bu insanlık hali, Milattan 400 yıl öncesinin karşıtlığını da bir başka biçimde diriltir.
2 bin 400 yıl önce "Haz"zın karşıtı "Acı"dır.
Acıya karşı, hazcılık, mutluluğun peşine düşme çağrısıdır.
Oysa "Hazcılık" bugün, genellikle naylon ve sahte mutlulukları, acıların kıyısında dolaşan insanların yüzüne yüzüne tükürerek, utanmazlığın ve arsızlığın son raddelerinde kakara kikiri bir şovdur.
****
"Gençler İçin Hayat Bilgisi"nde Raoul Vaneigem'in dediği gibi, "satın alma gücü, güç satın alma ruhsatı"na dönüşmüş...
Bu gücün en pespaye gösterilerinin medya üstünden hızla ve tercihli yayılması da, en aval aval seyir hallerinde dahi, çoğunluğun yüreğine için için, derin yaralar kazımıştır.
Azınlık fakat cazgır teşhir ve terbiyesizlik cemaatinin kaba gürültüsü yüzünden unutsak bile, burası, milyonlarca insanın, en temel insani hazların değil, en sıkı insani acıların içinde yoğrulduğu, yorulduğu koskoca bir ülkedir.
Gösterişçi arsızlık bu devirde bile ayıptır!
Mesajlarınız için:
utalu@turk.net
Fax: 212 280 05 51 Tel: 0 537 660 71 21
Haberleri gazete sayfası görüntüsünde okumak için
SABAH e-Medya"ya
tıklayın
|
|
|
|