|
|
Kıbrıs'ta dürüst seçim yapılmalı
Dışişleri Bakanı Abdullah Gül İlerleme Raporu'nda Kıbrıs'ı bir tarafa ayırırsak değerlendirmeler çok olumlu diyor, hatta şimdiye kadar yayınlanan en iyi rapor. "Dışişleri Bakanı olarak Kıbrıs'ta çözümün üyeliğimiz için inanılmaz olumlu olacağını görmemem mümkün değil. Kıbrıs'ta öncelikle dürüst bir seçim yapılmalı"
AB'nin ilerlema raporu ve Türkiye için Kıbrıs şartı. Irak'a asker göndermeme kararı, Şaron'un Erdoğan'dan randevu isteyişi, Şam zirvesi... Dışişleri Bakanı Abdullah Gül'e kuşkusuz çok sorulacak soru vardı.
* Kıbrıs maddesini ilk önce bir tarafa ayırırsak, İlerleme Raporu hakkıda düşünceleriniz nedir? Bir çok eksi ve artımız var.
-Rapora karşı soğukkanlı bakmak realist değerlendirmeler gerçekleştirmek önemli. Öfkemize kapılıp hissi konuşursak Türkiye'yi istemeyenlerin oyununa gelmiş oluruz. Siyasi kriterler açısından rapor olumlu
* Aslında en olumlu rapor değil mi?
-Evet. Biraz AB ile yakından ilgilenen herkes bunu rahatlıkla görebilir. Türkiye'nin ilerlediği mesafeden bahsediliyor. Uygulamalarla ilgili bazı eksikliklerimiz olduğunu biz de biliyoruz.
* Yine Kıbrıs'ı bir tarafta tutarak soruyorum, bu raporda sizi şaşırtan bir madde oldu mu?
-Kıbrıs'ı katmazsak gerçekten de beni şaşırtan hiçbir şey olmadı. Çok olumlu buldum. Uygulamayla ilgili hükümetin kararlılığını orada tespit ediyorlar. Hükümetin iradeli olduğunu biliyorlar ama Türkiye'de bürokrasinin biraz direndiğini söylüyorlar.
* Bürokrasinin direnmesini nasıl karşılıyorsunuz?
-Çok normal buluyorum. Herşeyin birdenbire değişmesi mümkün değil. Zaten biz , reformları izleme komitesi kurduk benim başkanlığımda. İçişleri ve Adalet bakanları da var. Sık sık bir araya geliyoruz. Çıkarttığımız kanunlar nerede aksıyor, nerede uygulanmıyor onları inceliyoruz. Yönetmelikler çıkıyor mu çıkmıyor mu bunları takip ediyoruz.
* Zaten herşeyden önce bu kanunların sadece AB için değil de kendimizi için olması gerekmez mi?
-Çok güzel söylediniz. AB sözkonusu olmasa bile biz bunları yapacağız çünkü siyasi düşünce olarak buna inanıyoruz. Türkiye'deki demokrasi standartlarının AB'deki ülkeler seviyesine çıkartılmasına kesin kararlıyız. Yani kısaca biz bu yasaları AB'ye taviz için değil biz bunları Türk halkına haklarını vermek için yapıyoruz. Öte yandan AB'den vazgeçmeyeceğiz.
HIRISTIYAN KULÜBÜ AB
* Olaya fotoğraf şeklinde bakarsak AB içinde Türkiye'yi istemeyen pek çok akım var.
-Bu da gayet normal çünkü çoğulcu bir yapı. İdelojik olarak girmesin diyenler var. Bunlar AB'yi bir Hıristiyan kulubü olarak düşünüyorlar. Ekonomik sebeple çıkar açısından girmesin diyenler var. AB kaynak pastasını Türkiye'nin paylaşmasını istemeyenler de var. Bunların oyununa gelmemek gerekir. Bunun için yeni bir strateji geliştirdik. Bu grup Avrupa kamuoyu üzerinde de çok çalışacak. Sadece milletvekilerini birbirleriyle görüştürmeyeceğiz, belli başlı fikir adamları gazetecileri ile da bağlantı kuracağız.Türkiye'nin AB'ye getireceği katkılar anlatılacak.
* Müslüman bir ülkenin AB'ye girmesi nasıl bir değişiklik getirecek sizce?
-Bana sadece AB-Türkiye diye bakmamak lazım. Daha global görmek gerekiyor. Müslüman ve demokrat olan bir ülkenin en üst seviyede insan haklarını gerçekleştirebileceğini, şeffaflığı sağlayacağını, kamu düzeni açısından Avrupa standartını yakalayacağını göstermesi çok önemli. Bu dünya barışı için de önemli.
* AB'ye girişimiz İslam dünyasını nasıl etkiler? Aslında bizi çoktan girmiş kabul ediyorlar.
-Demokratikleşme ve insan hakları oralarda da çok önemli. Biz onlara iyi bir örnek olacağız. Ben görüşmelerimde bizim AB'ye üye olduğumuzda bütün dünyanın kazanacaklarını sıralıyorum. "AB'nin bazı küçük çıkarları yüzünden buna engel olmayın bu proje büyük bir projedir" diyorum. Zaten Avrupa'da geniş açıdan olaya bakan insanlar bunu farkediyorlar.
TÜRKLER ÇÖZÜMSÜZDÜR
* Demin eksik kalan uygulamalardan bahsettik. Şimdi de gündemimizde kamusal alan ve türban problemi var. İlgimi çeken bir başka konuda türbanın ilerleme raporunda yer almayışı. Siz nasıl değerlendiriyorsunuz?
-Onların her yaptığı işe de yüzde yüz güzel ve iyidir demek mümkün değil. Doğru söylüyorsunuz, bu da bireysel haklarla ilgili bir konu. Bu tip şeyleri gözden kaçırmaları Türkiye'de şöyle bir anlayışı da ortaya çıkarıyor. "AB bazı insan hakları ihlallerini görüyor, bazılarını gözardı ediyor." Bu konuda tenkit edenlere hak vermemek mümkün değil. Olgunluk içerisinde ben bunların halledileceğine inanıyorum.
* Şimdi gelelim Kıbrıs'a. İlerleme raporunun yayınlanması aşamasında yaşanan bir telefon trafiğinden bahsediliyor. Kıbrıs cümlesinin konulmaması için siz Solona ve Verhaugen'i aramışsınız. Başbakan Berlusconi'yi. İşin aslı nedir?
-Kıbrıs tabii siyasi kriterlerin bir şartı değil. Bunu Verhaugen de söyledi. Yalnız Avrupa'da şöyle bir hava var, bunu görmemek de mümkün değil. Kiminle biraraya gelirseniz Kıbrıs sorunundan bahsediyor. Herkes çözülmesini istiyor. Türk hükümeti ve Türk kesimi "Bu iş böyle gitsin" demiyor. Avrupa'da "Türkler çözümsüzdür" diye bir anlayış var.
* Sadece Kıbrıs konusunda herhalde...
-Tabii tabii, Kıbrıs konusunda. Şimdiye kadarki hükümetlerin politikası da bu yönde olmuştur. Bizimki öyle değil açıkcası, biz bu sorun çözülsün istiyoruz. Bir sorunun çözülmesi için de her iki tarafın adım atması gerekir. Sadece Türk tarafından adım beklemek haksızlık olur. Problemin parçası onlarda. Geçmişte bir hata yapılmıştır. Rum tarafı sorunlarını çözmeden, AB'ye alınmıştır.
* Rapordaki Kıbrıs konusuna dönersek?
-O cümlenin oraya konulmamasını tercih ederdim, bunun için de gayret gösterdim. Bu yönde de epey bir çalışma oldu. Hatırlayacaksınız Helsinki'de Türkiye'nin adaylığı kesinleşirken Kıbrıs meselesi problemdi. Verhaugen ve Solona Türkiye'ye gelerek o dönemin başkanı Finlandiya Başbakanı'nın mektubunu getirmişlerdi.
* Tabii sonrasında çok tartışıldı resmi belgenin bir parçası olacak mı olmayacak mı diye...
-Evet. Bugüne baktığımızda bizim o belgeyi hatırlatmamız gerekiyordu. Ben Verhaugen ile sıkı bir görüşme içinde oldum.
BERLUSCONİ DEVREYE GİRDİ
* Berlusconi devreye girdi mi?
-O da devreye girdi.
* Şu kesinlik ifade eden kelimenin değiştirilmesinde o mu rol oynadı?
-Orada sizin de dediğiniz gibi kesinlik vardı. "Kıbrıs problemi çözülmezse bu Türkiye'nin AB üyeliği yolundaki mücadelesinde kesin engel olacaktır"diye kesin bir cümle vardı. Çalışmalar neticesinde o kelime olabilir şeklinde yazıldı. Daha sonra o kelimeyi daha da iyileştirme için gayretimiz oldu ama...
* O cümlenin hiç konmamasını talep ettiniz mi?
-Evet gayretimiz oldu ama başarılı olamadık.
* Sizin AB'ye hatırlattığınız Finlandiya Başbakanı'nın mektubunu dönemin Başbakanı Ecevit almıştı. Ecevit, bugün sizin hükümetiniz için "Ne yazık ki fazla etkili olamadılar, yeterince direnmediler" diyor.
-Ecevit'e çok söylenecek bir şey yok belki bizim neler yaptığımızı takip edememiştir. Ben size sorayım, geçen seneki hükümet devam ediyor olsaydı, neler yapabilirdi? Türkiye'ye kaç tane yabancı Başbakan gelirdi? Acaba Ecevit AB üyeleri ülkeleri dolaşıp da kaç tane liderle görüşmüş? Tayyip Bey'den başka bu kadar dolaşıp başbakanlarla temasta olan bir başkası daha var mı? Tarihi fırsatları vaktiyle kaybedenler, şimdi konuşuyorlar.
* Eski Dışişleri Bakanı İsmail Cem'in ise "Maalesef ilk defa Kıbrıs, Türkiye'nin AB üyeliği için resmi belgelere bir şart olarak geçti" diye bir demeci var.
-İsmail Cem Dışişleri Bakanlığı yapan bir isim. Doğrusu ben ondan daha farklı bir değerlendirme beklerdim. Herhalde şimdi parti başkanı diye biraz popülist davranıyor.
* "Kıbrıs Türkiye'nin AB üyeliği için bir şart değil" diyorsunuz. Öte yandan o madde son derece yoruma açık. İlerde önümüze kesinlikle şart olarak çıkmayacak mı? Biraz kendimizi mi kandırıyoruz?
-Kıbrıs sorununun çözümü Türkiye'nin AB üyeliğini inanılmaz olumlu yönde etkileyecektir. Bir Dışişleri Bakanı olarak benim bunu görmemem mümkün değil. Çözüm için her türlü iyi niyeti göstereceğiz.
* Çözümden bahsediyoruz, peki Kıbrıs'ta ne olacak? Önümüzde seçimler var.
-Kıbrıs'ın da iyi değerlendirmesi gerekir. Dünkü pozisyon neydi, bugünkü ne ilerde hangi durumda oluruz. Seçim çok yaklaştığı için belki şu anda, Kıbrıs'ta ileri adım atmak biraz zor. İyimser bir yaklaşım olur bu. Ama seçimden sonra KKTC çözüm için samimi gayretini ortaya koyacaktır.
* Seçimden bir koalisyon çıkması muhtemel. Eğer Denktaş başmüzakereci olarak kalırsa, ne değişecek?
-Kıbrıs'ta demokratik bir yapı var. Her şeyden önce seçimin gayet dürüst bir seçim olmasını istiyoruz, seçime hiçbir gölge düşmeyeceğine eminiz. Hatta yabancılar da davet edildi, "Gelin gözleyin" denildi. Seçimden sonra kim olursa olsun ben yeni bir anlayış içerisinde olarak hareket edileceği kanısındayım. Denktaş ya da başkası bu kritik süreci en iyi şekilde görecek ve hareket edecektir.
* Değişen olmazsa Türkiye nasıl bir tavır alacak?
-Türkiye de üzerine düşeni yapacaktır. AB, demin de söylediğim gibi çok önemli bir projedir. Hepimizin geleceğini ilgilendiren bir meseledir. Tabii ki öyle bir senaryoda oturulacak konuşulacak
OYUNLARINA DÜŞMEYECEĞİZ
* Wab Kıbrıs konusunu gündeme getirdi. Bu çözülse bile bundan sonra başka bahaneler gelecektir diye bir düşünce de var. Örneğin alfabe sorunu...
-Bu olabilir de. Ama bunu aşmak bizim meselemiz. Türkiye'nin AB'ye girmesini istemeyen Avrupalılar da var. Orada bazıları bizi istemiyor diye biz geleceğimizle ilgili büyük projeden nasıl vazgeçeriz? Mücadele edeceğiz, oyunlarına düşmeyeceğiz.
* Dışişleri Bakanı olarak bu bahanelerle karşılaştığınız zaman "İyi de bu da haksızlık artık!" dediğiniz olmuyor mu? Diğer ülkelerin karnesine baktığınızda bizden kötüler de var örneğin Polonya.
-Olmaz mı? Var tabii. Ama tabii şunu da unutmamak lazım ki biz de geçmişimizde iki kez bunu reddetmişiz. Türkiye de vaktiyle hatalar yapmış.
Irak'ta söz sahibi olacağız
* Irak'a asker göndermiyoruz. ABD ne oldu da artık bizden asker istemiyor?
-Meclisten yetkiyi alırken şartlara bakacağız, emin olduğumuzda göndereceğiz dedik. Değişen şartlar içerisinde yaptığımız görüşmeler neticesinde şöyle bir durum ortaya çıktı. Oraya Türk askeri göndermemiz arzu ettiğimiz vizyona yardımcı olabilecek gibi değil. ABD ile de görüştük ve bu kararı aldık.
* ABD'ye asker göndermemenin karşılığında bazı şartlar sundunuz mu? Örneğin PKK, Kadek konusu...
-Tabii ki konuştuk. ABD Dışişleri Bakanı ile bu karara varırken, geniş bir istişarede bulunduk. Orada PKK ile terörle mücadele konusunda kararlı olunmasını konuştuk. Zaten ABD bu noktada zayıflık gösterirse terörle mücadelede inandırıcı olmaz. Konuyu kendileri açtılar.Terör hakkında her ihtimal dahil her türlü tedbiri alacağız dediler.Bu bizim için çok önemli.
* Bir başka şart daha öne sürmüşsünüz; Irak'taki ihalelerde Türk şirketlerinin daha çok yer alması.
-Evet. Türkiye sadece asker vererek Irak'a katkıda bulunmak istemiyor, yeniden yapılanmasında da ekonomik ve siyasi olarak söz sahibi olmak istiyor.Zaten yüzlerce işadamımız Irak'ta faaliyet gösteriyor.Büyük projelerde söz sahibi olmak için karşılıklı niyetlerimizi teyit ettik.
* 8.5 milyar dolar ile asker göndermeme kararının bir alakası var mı?
-İnanın ki o paranın bununla hiçbir ilgisi yok. Biz başında da söyledik, şimdi de söylüyorum. Hazine Bakanımız anlaşmayı imzalarken, metne asker göndermenin bir şart olmadığı açıkca yazıldı. Ekonomik sebeplerden dolayı biz ne zaman arzu edersek, bir yılık bir süresi var, o zaman bu parayı kullanacağız.
* Asker göndermeme kararından sonra "Oh çok şükür" diyen bir çok kişi oldu. Siz de derin bir nefes aldınız mı?
-Şartlar yerinde olsaydı göndermenin gerekli olduğuna inanıyorum. Şu anda ortaya çıkan durumda, görünüyor ki arzu ettiğimiz ortam yok. Direniş, terör çok fazla olmaya başladı, orada da. Bugüne baktığımızda göndermemek doğrudur.
* İlerde tekrar asker gönderme gündeme gelebilir mi?
-Şimdi bazıları diyor ki yetkiyi meclise geri verin, böyle bir mekanizma yok. Şimdiye kadar ne zaman olmuş ki? Savaş sırasında da böyle bir yetkiyi almıştık ama kullanmadık.
* Eğer yetkiyi geri vermezseniz, bir daha asker gönderme aşamasında yeniden meclise başvurmayacaksınız değil mi?
-Hayır meclise başvurmayacağız. Eğer ilerde böyle bir ihtiyaç duyarsa yetki kullanılacak. Ümit ediyorum ki böyle bir ihtiyaç olmaz.
* Şam Zirvesi'nde çıkan bildiride Irak'taki terör örgütlerinden bahsedildi. Bu ilk defa oluyor değil mi?
-Zirve çok başarılı geçti. Irak'a komşu ülkelere baktığımız zaman bunlar hiç bir zaman biraraya gelemeyen ülkeler. Şu kısa süre içerisinde 4 kez toplandılar, bu bile büyük bir olay. Yayınlanan bildirgede hepimizin ortak hassasiyetleri ortaya çıktı. Ülkenin bütünlüğünü korumak gibi. Ayrıca terör örgütlerine direnmek ve Irak'taki silahlı gruplarla mücadele etmek gibi bir ibare de yer aldı.
* Son bir sorum var. Geçenlerde İsrail Başbakanı Şaron, Başbakan'dan randevu istedi ama yoğunluk sebebiyle kendisine randevu verilmedi. Böyle bir ortamda, Şam zirvesi, asker göndereme kararı, ayrıca ramazandayız, Şaron'a "Hayır gelme" demek siyasi bir mesaj mıdır?
-Görüyorsunuz Başbakan çok yoğn doğrusu. Daha önce verilen randevular vardı. O gün ağırladığımız konuklarımız vardı dolayısıyla olmadı.
Balçiçek PAMİR
Haberleri gazete sayfası görüntüsünde okumak için
SABAH e-Medya"ya
tıklayın
|
|
|
|