Günaydın bana.. Günaydın sana.. Günaydın ervahınıza..
Türk basınının bir döneme damgasını basan Günaydın yeniden okuruyla buluşmaya hazırlanırken benim içim de kıpır kıpır.. Anılarım depreşmiş, duygularım med cezir hallerinde.. Günaydın'a kendimce bir hoşgeldin demek istemem bundandır..
Günaydın'ın birinci sayfasının pikajı bitmiş.. Kalıbı alınmak üzere aşağıya gönderilmiş.. Taşra baskısı başladı başlayacak..
Pırıl pırıl bir yaz akşamının tadını king oynayarak çıkarmak veya oynayanları seyrederken rakılarını yudumlamak isteyen ne kadar ehlikeyif Günaydıncı varsa Talat'ın kahvesinde..
Kahvenin yola bakan küçük de bir bahçesi var.. Havalar ısındı mı masalar buraya taşınıyor.. Müdavimler kendi çaplarında bir piknik tatbikatı yapabiliyorlar..
İşte Hapçı Şaban öyle bir akşam rehavetinde daldı bahçeye.. İçenlere, oyunculara, aylaklara baktı.. En sorumluluk sahibi olarak beni seçti ki yanıma sokuldu:
- "Abi.." dedi.. "Pakistan'ın Arap Paşası gelmiş.. Evren'le beraber kayıntıya gittiler.. Özel'i çağırmamışlar.."
***
Kafakağıdına ancak 54 yaşından sonra sahip olabilen; okuma, yazma bilmeyen; hırsızlığın her türlüsünden sabıkalı; suratı bıçak yaraları ile dolu; en ağır hapları avuçla yutup kafa bulamayan Şaban'ın yukarıdaki cümlesinin ne manaya geldiğini illa ki anlatmak lazım..
Bu bir haber cümlesidir.. Erbabı olmayan mealini söktüremez..
Gülhane muhabiri
Günaydın'ın Genel Yayın Müdürü Rahmi Turan bir keyif anında Şaban'a "Seni Gülhane muhabiri yaptım.. Birşey duyarsan, görürsen koşup gazeteye haber vereceksin.." demiş..
Şaban o günlerde haneberduş.. Yani evi yok.. Gülhane Parkı'nın Hayvanat Bahçesi'nde ayıların barınağı kadrosuzluktan boş kaldığı için orada yatıp kalkıyor..
Eminönü ve çevresinde bir vukuat olsa mutlaka duyuyor.. Eee! Polis adliye haberi de kıymetli.. Bu şartlarda Şaban'dan daha iyisi bulunup, göreve atanamaz..
Yalnız Şaban'ın getirdiği haberleri "özel yorumundan" ayırmak lazım.. Mesela yukarıdaki haberinde olduğu gibi..
Resmi bir ziyaret için Ankara'ya geldikten sonra İstanbul'a geçen ve Yedinci Cumhurbaşkanı Evren tarafından ağırlanan Ziya ül Hak, bizim Şaban'a göre Pakistan'ın Arap Paşası..
Gezinirken yoldan geçen Evren'in makam arabasını, ardındaki fiyakalı korteji görmüş.. Çevredekilere "Ne iş?" diye sormuş.. Anlatmışlar, arabada Özel'in bulunmadığını da öğrenmiş..
Özel, onun terminolojisinde Özal..
Şaban'a göre Evren ile Özal kanka.. Devlet kesesinden yemek ise avanta kayıntı.. Evren, Pakistan'ın Arap Paşası'nı yemeğe götürürken Özel'e haber vermemekle kankasına kazık atmış oluyor..
Şaban'ın kara kaplısına göre bu affedilmez bir kelek.. İşte bu yüzden de haber değerine baha biçilemez..
***
Şaban bu olaydan yıllar sonra, at yarışlarında altılıyı koyup o zamanın parası ile ikiyüzküsür milyon lirayı kaldırdığı gece ölüverdi.. Yattığı odada ısınmak için yaktığı tüp, camsız pencereden esen bir rüzgarla sönüverince zehirlenmiş..
Cenazesini eski Günaydıncılar olarak götürdük camiye.. Onbir kişiydik.. Ancak sekizimiz sarhoştu ve tabutu taşıyacak dördüncü için yoldan geçenlerden yardım istemek zorunda kaldık..
Güle oynaya verdik toprağa.. Tam bizim Günaydıncılar'a göre bir cenaze töreniydi..
İşini iyi yapan, hayatı ciddiye almayan, bohemlikle serserilik sınırları arasında gidip gelen onlarca yaratıcı insanın yuvası Günaydın farklı bir gazeteydi..
Entellerin zekasıyla, yaratıcılığıyla baş edemediği bir gazete..
Cinslerin gazetesi..
Diyanet'in evliya kadrosundan bir rahman vatandaşı alıp Günaydıncılar'ın arasına koyun, altı ayda başka bir yaratığa dönüştürsünler..
Orada herkes bir cinsti.. Ortam cinsti.. Patron cinsti.. Genel Yayın Müdürü'nden Gülhane fahri muhabiri Şaban'a kadar herkes ayrı bir cinsti..
Ben de Ankara'nın saf bir çocuğu olarak girmiştim aralarına.. İki üç ayda kendilerine benzettiler.. Bir daha da toparlanamadık işte..
Gazeteye gelişimin ikinci veya üçüncü günüydü.. Daha avansımı yeni koymuşum cebime.. İşsiz geçen bir yıldan sonra belki gördüğüm ilk para..
Haber odasında çalışıyorum.. Bir tip yaklaştı yanıma.. Yazı işlerinde görüyorum ama adını bilmiyorum.. Kılığı kıyafeti yerinde, lafı geçiyor..
Kulağıma "Seninle özel birşey konuşmam lazım.." diye fısıldayıp, dışarı çıkmamı işaret etti..
Ankara'dan gelmişiz ya! Biraz da illegal işlere meraklıyız.. Seyirttim arkasından.. "Mesaiden sonra beni dışarda bekle.. Çok önemli.. Uluslararası bir mesele.." diye fıslamayı sürdürdü..
***
Dediğini yaptım.. Mesai bitimi beni gazeteden kaçırır gibi aldı, otobüse atladık.. O zamanlar gazeteci milleti şimdikiler gibi özel arabaları ile fink atamazdı.. Bir iki kişi hariç hepsi piyadeydi..
Beni Divan'ın pubına götürdü..
Özetle bir Ortadoğu ülkesinin Amerika hesabına çalışan gizli ajanı olduğunu söyledi.. Özel görevleri varmış.. Ben yeniymişim ama temiz insanmışım.. Beni sevmiş..
Gazetedeki diğer ajanlara karşı uyarıyormuş..
Bir yandan da viskileri su gibi götürüyor.. Anlattığına göre gazetede ajan olmayan yok.. Getir götürcüyü bile fukara bir ülkeye ajan yapmış.. O anlattıkça kasılıyor, geriliyorum..
Geçmiş gün.. Altı duble mi içti yoksa yedi mi hatırlamıyorum.. Hatırladığım "Yanıma para almamışım, hesabı ödeyiver.." deyip hızla bardan çıktığı.. Bir de aldığım bütün avansı hesap olarak yatırmam..
Ajanlık majanlık palavra tabii.. Bütün yenileri böyle keklermiş.. İlk Günaydıncılık dersimi böyle aldım.. Sonradan o dublelerin acısı çıktı ama what fayda..
Şimdi bizimkiler Günaydın'ı yeniden çıkarıyor.. Televizyon reklamlarını izledikçe anılarım depreşiyor.. Ne hikayeler var o Günaydın günlerinden ne hikayeler..
Galiba kendimi zaptedemeyip bir iki gün döküleceğim..
|