Diğeri ise zor yaşam koşullarında yorulmuş bedeninin izlerini gizleyemeyen,bitkin bir genç-yaşlı kadın! National Geographic foto muhabiri Steve McCurry'nin 17 yıl önce görüntülediği, Afgan kadınının simgesi haline gelen, dergiye kapak olan ama şimdi feri sönmüş yeşil gözlerin sahibi Şerbet Gula adlı Peştun kadın. Yıllar süren bir aramanın sonucunda nihayet bulundu. Ancak bakışlarında sanki "Neden buldunuz beni, ne oldu sanki?" der gibi bir hali var. Kızları ve kocasıyla görüntülendiği karede hâlâ başını rahatça kaldırıp bakamıyor, yıllar önceki cin bakışlı kızdan eser yok.
İşin en acıklı tarafı bir simge haline gelen çocukluk fotoğrafından haberi bile yok. Dünyada milyonlarca kişi adını bilmese de onu tanıyor ama onun bundan hiç haberi olmamış. Bu nasıl bir karanlık böyle? Zaten fotoğraf makinesini de hayatında ilk ve son kez 17 yıl önce görmüş. Sonra da 30'unda..
Tabii Şerbet'in ki uç bir örnek ama düşününce çok da uzağa gitmemek gerektiği takıldı aklıma. Türkiye'de de Doğuya doğru birkaç yüz kilometre yol alsak ne Şerbetler'in öyküsüyle karşılaşırız kimbilir?
Geçenlerde Tayfun Talipoğlu'nun Bam Teli'ni izliyordum. Gaziantep'in bir köyüydü, adını şimdi unuttum. Köy yerinde yaşları 8 ile 10 arasında değişen küçük kızlarla sohbet ediyordu Talipoğlu. Kızların hepsi cin gibi. En büyük üzüntüleri ise sadece ilkokul 4'üncü sınıfa kadar okuyabilecek olmaları. Erkekler de 5'inci sınıfa kadar okuyormuş. Mantığını gencecik beyinleri anlamıyor elbet.
Bizce de çok mantıklı bir sebep yok aslında. "Erkekler kendilerini daha akıllı, daha zekiymiş gibi hissetsin diye herhalde" dedim kendi kendime. Sohbetin arasında küçücük bir oğlan çocuğu, 5-6 yaşlarında olmalı- daldı araya. Meğerse o ünlüymüş, daha önce aynı programda ekranda gözükmüş bir kez. Ancak belli ki kızların ekranda görülmesini istemiyor.Kızları habire ittirip duruyor,bir yandan da kameralara çaktırmamaya çalışıyor.
Arka fondan ninesinin verdiği talimatlar duyuluyor. Kızları kameradan uzak tutsun diye. Belli ki o da tam algılamıyor nedenini ama uygulamaya çalışıyor kendisine söylenenleri. Kızlar yine de cesurlar Allah için. Ne kadar çok okumak istediklerini anlatıp duruyorlar. Ama sonlarını da biliyorlar.Çok değil birkaç yıl sonra varacaklar birine. Çoluk çocuk derken genç yaşta hayatın bütün yükü binecek omuzlarına. Tıpkı Şerbet'e olduğu gibi..
Şimdi söyler misiniz bu kızların Şerbet'ten ne farkı var? Kaderse aynı kader. Belki o acaip burkayı takmak zorunda değiller. Ama onların da başörtüleri olacak biraz büyüdüklerinde. Tamam, belki savaşta değiller, aç açıkta hiç değiller ama.. Başka bir hayat seçme hakları da yok. Batıdaki, (çok uzağa gitmeyin Türkiye'nin batısından söz ediyorum) akranları gibi eğitim alıp bir meslek edinme şansları hiç yok. Şerbet'le yaşadıkları karanlık bana sorarsanız aynı.
Yakın tarihine bakılırsa 2002 yılında Afganistan'da yaşananlar insana pek tuhaf gelmeyebilir. Ama nerdeyse 80 yıl önce Cumhuriyet ilân edilmiş,modern geçinen bir Türkiye için doğusuyla batısı arasındaki bu fark yüz kızartacak cinsten!