kapat
16.03.2002
 SON DAKİKA
 EDİTÖR
 YAZARLAR
 HABER İNDEKS
banner
 EKONOMİ
 FİNANS
 MARKET
banner
 TÜRKİYE
 DÜNYA
 POLİTİKA
 SPOR
 GALOP
 MAGAZİN
 SAĞLIK
 KAMPUS
 HYDEPARK
 İNANÇ
 ANKETLER
 SABAH
 FOTOMAÇ
 ŞAMDAN
 CİNSELLİK
 EMİNE BEDER
 SABAH PAZAR
 KİTAP
 SİNEMA
 SANAT
 RENKLER
 GURME
 TARİH
 SUNNY
 HİGH-TECH
 YAT&TEKNE
 NET YORUM
 NET GÜNDEM
 MELODİ
 ASTROLOJİ
 SARI SAYFA
 METEO
 TRAFİK
 ŞANS&OYUN
 ACİL TEL
 KÜNYE
 WEB REKLAM
 ARŞİV
 
Koruma görevlisi olayı-1

İki banka soyguncusunu vurarak öldüren banka güvenlik görevlisinin, ciddi bir ceza maddesi ile yargılanmaya başlaması bizi bir miktar hukuk üzerinde düşünmeye itiyor.

Modern yaşamda, her tarafımız güvenlik görevlisi ile çevrili...

Bu insanlar, nasıl ve neye göre davranacaklar?

***
Olayın yorumunda, kamuoyu ikiye bölündü.

Bir kısım, "görevini yapan insan cezalandırılır mı" diye düşünüyor.

Bir kısım ise, "her güvenlik görevlisi silahı çekip öldürecek mi" diyor.

Hakimler elbette daha titiz düşünür.

Yazılı yasaya sıkı sıkıya bağlıdır hakim ama vereceği kararın sosyal etkilerine de özen gösterir.

Elbette, hiçbir suç cezasız kalmaz.

Ama iki kişinin ölümü üzerine gösterilecek bir "hukuk boşvermişliği" de koruma görevlilerini her küçük tedirginlikte sağa sola ateş etmeye yöneltirse ne olacak?

Benim kişisel değerlendirmem şöyle:

Bu olayda, hayatını kaybeden iki banka soyguncusu, "elde edeceklerine karşılık üstlendikleri riskten daha büyük bir bedel ödemişlerdir."

Fakat banka güvenlik görevlisi de, çok büyük bir olasılıkla, kendisine verilen görevi yerine getirmiştir.

Öyleyse bu istenmeyen sonucu doğuran şey ne olabilir?

Bankayı soyanların ölmeleri istenmezdi. Evet ama onlar elleri silahlı olarak bankayı girmişler ve hedeflerine "sizi öldürebiliriz" mesajını verdilerse, oraya bankaya korumak için konulmuş olan şahsın, buna cevap vereceği de açık değil midir?

Kanımca, artık "yasaların değişmesi" gerekiyor.

Örneğin, TCK 452'inci madde bu olayı hakkaniyetli ve adaletli biçimde sonuçlandırmaya yeterli görünmüyor.

Bunu, hükmü ele aldığımızda, yargıtay kararlarına baktığımızda ve bazı sorular sorduğumuzda açıkça görüyoruz.

Hakim ve savcıların çoğu zaman ne kadar "donuk ve şekli hüküm"lerin esiri oldukları bilinen bir gerçektir.

"Hayat" ile "hükümler" arasında böyle büyük bir çelişki olmasaydı, Yargıtay kararları ile yerel mahkeme kararları bu oranda birbiriyle çelişmeyecekti...

Aylarca yıllarca devam eden ciddi davaların yüzde 65'i beraat ile sonuçlanmayacaktı.

Bu oran, modern ceza hukukuna sahip ülkelerde yüzde 10 civarındadır.

***
Biliyorsunuz, savcı "kastı aşan cürüm"den tutuklanmasını istedi sanığın...

Öyleyse, TCK madde 452'nin 1. fıkrasına bakmak zorundayız:

"Katil kastıyla olmayan darp ve cerh veya müessir fiilden telefi nefis husule gelmiş olursa fail, 448'inci maddede beyan olunan ahvalde sekiz, 449'uncu maddede yazılı ahvalde on ve 450'inci maddede muharrer ahvalde onbeş seneden aşağı olmamak üzere muvakkat ağır hapse mahkum olur."

Bu hükmün gönderme yaptığı maddeler: 448 (30 yıllık cezayı), 449 (müebbed ağır hapsi) ve 450 de (idam cezasını) tarif eden hükümlerdir.

Ceza kanunumuzun, hakimleri bile çileden çıkartacak derecede kötü bir dil ve üslup ile kaleme alınmış olduğunu görüyorsunuz, biliyorum ama anlaşılır dile çevirmeye çalışarak yerimi tüketmek istemiyorum.

Devamı yarın...

BÜYÜTEÇ

Zeka zorlaması
Demirel, "siyaset için yanıp tutuşuyorum ama politikayı düşünmüyorum" demiş... Oturduğu yerden gene zekamızı zorluyor!



<< Geri dön Yazıcıya yolla Favorilere Ekle Ana Sayfa Yap

Copyright © 2002, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır