Suzan, kardeş gibidir. Güneş yüzü görmedik sırlarınızı bilir, (siz dökülürsünüz çünkü) sıcaklığı ile vazgeçilmeziniz olur. İlik açar düğme diker, repertuarında yok yoktur, her derde devadır. Hasılı sizi sizden iyi bilir. Siz de ondan vazgeçemezsiniz. Bu Suzan yalnızca meyhane işletmez. Onu asıl vazgeçilmez yapan, özellikle müzik dünyasındaki kadınları güzelleştirmesidir. Zaten güzel olan bu kadınlardan bazıları Türkan Şoray, Sezen Aksu, Yeşim Salkım, ben -öhöm- ve bir sürü manken ve daha kimler kimler... Yani Suzan, aynı zamanda bir makyaj ustasıdır. Hakkında sanırım en son sizin gözünüze değmiş olma ihtimali taşıyan gazete haberi, "Vizontele" filminde Cem Yılmaz'ın tiplemesine yaptığı katkı üzerine çıkan haberdir. Kısa adı BKM olan Beşiktaş Kültür Merkezi'nde yıllardır görevlidir. Velud kişi Yılmaz Erdoğan'ın yazdığı "Bir Demet Tiyatro" isimli hepimizi gülmekten harabeden eserin hem makyözü hemi de oyuncusudur (göçmen kadın Mevlüde Hanım'ı oynuyor. Ki tipleme Suzan'ın adıyla sanıyla annesi olur, o da ayrı bir yazı konusu olacak kadar renkli bir kadındır). Bütün bunlarla kalmayıp birçok ödüllü sinema filmine de burnunu sokmuşluğu mevzubahistir. Eylemleri bunlarla nihayete ermeyen Suzan, ülkemizin kendine olan ihtiyacını güzelce hissedip Arnavutköy'de "Bekriya" (Yani Yugoslavca sarhoş kişi) isminde bir meyhane, Beyoğlu'nun arka sokaklarında da bir köfteci açmıştır.
Müteşebbis kişi Suzan'ın Yugoslavya'dan göç ettiğini sanırım söylemeyi unutmuşum (benim baba tarafı da oralıdır ya). Onu sizlere tanıtma bölümünün uzun oluşu, benim gevezeliğimden ziyade onun çok yönlülüğündendir.
Bu arada Günay Restoran'ın şarap tattırıcısı yakışıklı bey Kenan'ın Suzan'ın ağabeylerinden sadece biri olduğunu belirtmeden geçmeyelim (hi hi Suzan Çokkardeş!). Yazı, "Ayşegül Suzan'da" haline gelmeden şu meyhaneden bahsetsem iyi olacak. Aslında şunu merak eder dururum, yemek yazıları yazan şahsiyetler yemeği nasıl yazarlar diye. Yemek dediğin oturulup yenir.
Şimdi nasıl anlatiim. Böyle masaya hürr diye bir sürü meze geliyor. Pruşuta, çerviş, tavçenagrafçe, şulina, şop salata...
Bunların nihayetinde preskaviçe adıyla nam bir Yugoslav köftesi veriyorlar; tabağınla yersiniz öyle bi şey. Finalde irmik helvasıyla hadise tatlanıyor siz de rehavetinizi yanınıza alarak olay yerini terkediyorsunuz. Kulağımızda Kanuni Hakan Bey'in çalıp söylediği eskimeyen şarkılar ya da Yugoslav müziklerinin nameleri hoş bir seda olarak kalıyor.
Bekriya, boğazın ortasında ama gizli saklı bir yer. Öyle pek göz önünde olmayalım ama harika şeyler yiyip hoş vakit geçirelim diyorsanız tarif yapayım. Arnavutköy'de Ali Baba köftecisi vardır ya onun eski yerinin üst üç katı işte. Telefonu: 0212 257 04 69.
Bir gidip Suzan'ı tanıyın bakalım; haklı mıyım değil miyim? Hem belki Türkan Şoray, kardeşi Nazan'ı almış gelmiştir. Yan masada Aşkın Nur Yengi oturuyordur. Biz, mesela geçen gün Zuhal Olcay ve Günay Karacaoğlu ile oradaydık. Sizinle rastgelmediysek, karşılıklı üzülmeyelim. Bi daaki sefere... Kısmet!
Haftaya Macar ellerinde...