Öldürme kültürü
İki kişinin ölümüyle biten banka soygunu girişimi geride pek çok soru işareti bıraktı ama beni kaç gündür düşündüren konu; dünyanın bu bölgesinde insan canının ne kadar değersiz olduğu gerçeği.
Bütün gelişmiş kültürlerde "can" bir değerdir. Hem de en yüce değerdir.
Hele "insan hayatı" değerlerin en üst sırasındadır.
Ama bazı toplumlarda insan hayatına saygı duygusu kaybolur ve yerine "adam öldürmeyi yüceltme" çılgınlığı geçer.
Türkiye ne yazık ki belli durumlarda insan öldürmenin kutsandığı, göklere çıkartıldığı bir kültür yapısına sahip.
Vatan için adam öldürmek kutsaldır.
Namus için öldürmek övülesi bir davranıştır.
Kan davasında öç almak, insanı kahraman mertebesine yükseltir. Bunun için 14 yaşında çocukların eline silah verip adam vurdururlar.
Hatta futbol maçlarında heyecanlanıp oraya buraya ateş ederek öldürmek bile pek o kadar kınanacak bir davranış değildir.
Elimde Malatya'yla ilgili bir kitap var. Bu kitapta 1850 tarihli bir valilik emri gördüm. Düğünlerde ateş açıldığı için pek çok ölüm ve yaralanma olduğu belirtilip, bu iş yasaklanıyor. Ama demek ki toplum isteyince valilik emri falan vız gelip tırıs gidiyor.
***
İşte koruma görevi yapan genci, kaçan iki soyguncuya öldürmek için ateş ettirten, hatta görgü tanıklarının anlattığına göre yerde yatan yaralıyı tekmelemeye iten de bu duygu.
Ölenlerden birisinin babası, içi yanarak "Ayaklarına ateş edemez miydin?" diye soruyor.
Kurban bayramlarında hayvanları en caniyane şekilde, acı çektirerek, korkutarak, işkence ederek öldürmekten çekinmeyen bir geleneğe sahibiz.
Aynı doku, Taksim'deki genci de iki İngiliz'i bıçaklayarak öldürmeye götürmüştü.
Herhangi bir yerde yumruk dövüşü ya da itiş kakışla bitebilecek kavgalar, Türkiye'de ölümle sonuçlanıyor.
Mahalle kavgalarında bile insanlar ölüyor.
Çünkü bir insan öldürmek o kadar da büyük ve bağışlanmaz bir suç değil.
Hapishanelerde ırz düşmanları cezalandırılır; hırsızlık, yankesicilik gibi suçlar aşağılanırken, katiller diğer mahkumlardan büyük saygı görürler.
Onlar "ağır mahkum" dur. "Mangal gibi yürek vardır adamda; çünkü geride üç leş bırakmıştır."
***
Avrupa Birliği ile varolan sorunlarımızın temelinde, ekonomi, politika vs. değil, kültür ayrılıklarımız yatıyor.
Portekiz, Yunanistan, İspanya gibi ülkeler de AB'ye girdikleri zaman yoksul ülkelerdi. Demek ki ekonomi büyük sorun değil.
Esas mesele zihniyette.
İspanya iç savaşta "Yaşasın Ölüm!" sloganına sarılmış bir ülkeydi. Yunanistan da iç savaşta en büyük zulümlere sahne olmuştu.
Ama sonunda bunları aşabilecek bir toplumsal bilince kavuştular.
"İnsan hayatı" denilen kavramın kutsallığını kavradılar.
"Can"ın öneminin farkına vardılar.
Türkiye'de ise toplumu etkileyen çevreler nedense durmadan "öldürme" propagandası yapıyor.
Devlet adına kurşun atanlara tapıyor; namus cinayetlerini anlayışla karşılıyor, maç nedeniyle milli hisleri kabararak insan öldürenleri anlamaya çalışıyor.
Sokakta nedensiz yere kedi köpek tekmeleyerek ve bahçesinde bir koyunun derisinin yüzülmesini keyifle seyrederek yetişen; adam öldürmeyi yiğitlik zanneden çocuklar, büyüdükleri zaman her an öldürmeye hazır bir ruh durumunda yaşıyorlar.
Türkiye, insanoğlunun en şiddetli eylemi olan "öldürme"yi evrensel ahlâki kalıplara oturtmak zorunda.
Yoksa işimiz zor.
|