"Sus" demeye bayılan bir ulusun demokratlık oynamaya kalkması ne kadar komik oluyor..
Konuşmaktan, tartışmaktan bizim kadar korkan, aykırı fikirleri bizim kadar susturmaya çalışan bir ülkede "Fikir Özgürlüğü" savaşının ne kadar sahte olduğunu farketmemek mümkün mü?..
Bizde fikir özgürlüğü, sadece, bizim gibi düşünenler için vardır. Karşı fikirde olanlar her türlü baskı ile susturulmaya çalışılır.
Bir yazar olarak aldığım en tipik mektubu öğrenmek ister miydiniz?..
"Sizi bugüne kadar büyük bir keyifle okuyordum. Ama bu sabah, falanca konuda öyle şeyler yazdınız ki, bundan böyle Sabah almamaya karar verdim.."
Bu kibarı tabii.. Küfürler savuran, tehdit edenler ayrı..
Bir gazeteye 250 bin lira vermiş olmayı, yazara hakaret etmek, ana avrat sövmek için yeterli hak sayarız..
Herhangi bir insanın, herhangi bir konuda bizden farklı düşünmesine, geçiniz "Bu böyle görünüyor ama, şöyle de olabilir mi" diye bir başka bakış açısı ortaya koymasına dahi tahammülümüz yok..
"Sen sus!.."
Bu ülkede en çok duyulan laftır bu.. Herkesi susturmak için bir bahane buluruz..
Küçükler büyüklerin yanında konuşamazlar. Kadınlar erkeklerin yanında konuşamazlar.. Astlar, üstlerinin yanında konuşamazlar. Öğrenciler hocalarının, partililer liderlerinin yanından konuşamazlar. Yaşlı (Bunak)lar, gençlerin yanında konuşamazlar. İnsanlar uzman olmadıkları konularda konuşamazlar. Beğenilerini açıklama hakları dahi yoktur. Örnekleri arttırın gitsin..
"Söz gümüşse sükut altındır" lanet sözü insanları susturmak için daha beş yaşlarından itibaren beyinlerine çakılır..
Susarsak demokrasi olur mu?. İnsanlar fikirlerini söylemezlerse, açıklanan fikirlerden korkulur, bunlar yasalarla, baskılarla, tehdit ve şantajlarla susturulmaya kalkılırsa, kafa yapımızın demokrat olduğunu nasıl iddia edebiliriz?..
Elinde herhangi bir gücü olan hepimiz, ama hepimiz, bu gücü birilerini susturmak için kullanırsak, bu ülkede demokrasi kağıt üzerinde kalmaz mı?.
Şimdi bir masa düşünün.. Bir tarafında siviller oturuyor.. Öte tarafında askerler..
Siviller, kendi taraflarına seçim yolu ile gelmişler.. Yani herhangi bir bilgi, kültür birikimleri olması şart değil.. Herhangi biri olabilirler..
Öte tarafındaki askerler ise, o sandalyelere, fevkalade seçkin bir eğitim sonunda, fevkalade seçici bir sistemle, elene elene ulaşmışlar. Yani, bilgi, görgü, deneyim bakımından üst düzeydeler. Oraya gelmeleri siviller gibi tesadüf değil, tam başarı sonucu..
Şimdi sisteme bakın.. Siviller, her konuda, her türlü fikirlerini söyleyebilirler, hatta saçmalayabilirler.. Mesele yok.. Ama öte yandan, fevkalade seçkin bir asker konuştu mu, kıyamet kopar..
Niye?..
Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği makamına ulaşmış, çok seçkin bir generalin kişisel görüşlerini açıklamasından niye rahatsız oluyoruz, niye çekiniyoruz?.. Niye Türk entelijansiyası, o günden beri Generalin konuşmasına saldırarak, aslında başka generallerin konuşmalarını önlemeye, göz dağı vermeye çalışıyor?..
Biz niye tartışmaktan bu kadar korkuyoruz?..
Niye bu tipik faşist kafalarımızla, demokrasi oyunu oynamaya kalkışıyoruz?.
Susturmak genlerimize işlemiş.. Ama biz demokratız..
Nasıl oluyorsak..
Ölçüyü kaçırmanın ölçüsüzlüğü..
Bu köşede fotoğraf pek kullanılmaz.. Ama bugün şart oldu.. Kırmızı şey, bir çakı.. İsviçre Ordu Çakısı.. Ordusu olmayan ülkenin ordu çakıları dünyaca ünlü.. Adeta İsviçre'nin simgesi.. Bu ülkeye girdiniz mi, hemen her dükkanda görürsünüz. Hava alanlarında, bin çeşidi satılır, İsviçre Ordu Çakılarının.. Hatta başka ülkelerin hava alanlarında da.. O kadar ünlüdür..
Buraya reklam için almadım tabii.. Benim de bir çakım var. Rahmetli Mehmet Bari arkadaşımın armağanı.. Özellikle seyahatlerde çok işe yarar.. İçinde tırnak törpüsü vardır, kürdan vardır, cımbız, makas, tornavida, şişe açacağı vardır, minik minik.. Hayat kurtarır, gün gelir. Bu yüzden seyahat çantamdan hiç eksik olmaz.. Birlikte dünyayı dolaştık.. Geçen hafta, Türkiye'de takıldık.. Havalimanı kontrol polislerimiz, bu çakının kabin çantamda olamayacağını söylediler..
11 Eylül'den sonra yeni emirler gelmiş. Hoşgörü sıfıra inmiş.. Benim kuş parmak büyüklüğündeki çakımın da kabine girmesi yasaklanmış.. Almaları gerekiyormuş.
"11 Eylül'den çok sonra, İsviçre'ye gittim. Bu çakılar, hem de daha büyükleri, polisi geçtikten sonraki free shop'larda bol bol satılıyordu" dedim..
Polislerin kusuru yok.. Görevlerini yapıyorlar.. "Ne görürsen al" demişlerse, ne yapabilirler ki?..
Uçağa bindim.. Hostesler ikram tepsisini önüme koydular.. Peçeteyi açtım.. İçinde bir bıçak.. Fotoğrafta benim "Yasak" çakımla yan yana gördüğünüz bıçak uçakta herkese veriliyor..
Benimki sustalı değil. Açılır, kapanır.. Saplamanız mümkün değil.. Onu uçağa almıyorlar. Sonra yolculara uçakta, bu bıçakları dağıtıyorlar.. Bende bir çakı yasak.. Uçakta bin bıçak serbest..
Bunu akıl, mantık alır mı, peki?..
Almadığı için hostese "Ben bu bıçağı emanet olarak alıyorum" dedim.. "Merak etmeyin, uçağı kaçırma niyetim yok.. Sadece resmini çektireceğim.."
İşte çektirdim.
Yasak çakı ile, serbest bıçak yanyana..
Biri bana "Ölçü"yü söylesin, Allah rızası için..
Bu da ölçü!..
Star televizyonu bir gün kapatılmış.. Niye?.. Dadı dizisinde ikram edilen bira şişe ile geliyor, şişeden marka belli oluyormuş. Reklammış. TV'de bira reklamı yasakmış oysa..
Tamam.. Dünyanın hemen her yerinde, evler dahil, bira şişe ile birlikte servis edilir, bu adet.. Onu geçin.. RTÜK, vatan haini Star'ın gizli gizli bira reklamı yaparak köşeyi döndüğünü farketmiş, cezayı vermiş.. Helal olsun adamlara..
Helal olsun da, öyle ikram diye 15 saniye değil, 90 dakikalık maç boyu, haftalardır, sahanın etrafında çepeçevre duran Carlsberg reklamları ne?. Hem gizli de değil.. Açık açık..
RTÜK, Carlsberg'i gazoz mu sanıyor yoksa?..
Yanıt!..
Sadettİn Tantan'a sorular sormuştuk. Sadece ikisine yanıt, Tantan'dan değil, avukatından geldi..
Tantan'ın kiraladığı daire 112 metrekare imiş. (Ki biz bunu sormamıştık.)
Tantan daireye ayda 300 milyon lira kira ödüyormuş. Bugüne kadar kiraları aksatmadan ödemiş..
Öbür soruların yanıtı yok.. Yanıta Hürriyet gazetesi aleyhine açılan davanın şikayet dilekçesi eklenmiş. Konu ayni.. Yani sanki bir tehdit var.. "Kes yoksa seni de mahkemeye veririz.."
Biz yanıtlanmayan sorularımızı son kez tekrarlıyoruz.. Sayın Avukat Fuat Topdemir dileriz bunları da gözden kaçırmaz.
"1- Evi kimden kiraladınız?.
2- Civarda benzeri evlerin rayiç kirası hakkında fikriniz var mı?.
3- Bakanlığınız döneminde, sizi eleştirdiğim günlerde Ankara'dan İstanbul'a 'Hıncal Uluç'u izleyin, devamlı gittiği yerlere kapatma cezası verin' diye bir uyarı gitti mi?.. Uygulandı mı?.."
Haydi şölene..
Bu gece Cemal Reşit Rey'de nefis bir şölen var.. Devlet Opera ve Balesi Modern Dans Topluluğu, günümüzün popüler sanatçılarından Mercan Dede'nin (Arkın Allen) müziği eşliğinde Beyhan Murphy'nin Seyahatname'sini sahneliyorlar.
Konuyu Evliya Çelebi'den, Orhan Pamuk naklediyor.
Dansçıların kostümleri de, bir başka usta Bahar Korçan'dan..
Dahası..
Gece Çağdaş Eğitim Vakfı yararına düzenleniyor.. Yani, hem bayılacağınız bir şölen izleyecek, hem de Çağdaş Eğitime bir katkıda bulunacaksınız.,
Kaçırmayın sakın..
Size bir telefon numarası ile yardımcı olalım.. 0 212 Ğ 297 69 79
TEBESSÜM
Fıkra Sedat Üreten'den.
Temel: Amma da hızlı örüyorsun!
Fadime: Hızlı davranmak zorundayım.. Yün bitmeden örmem gerekiyor.
SEVDİĞİM LAFLAR
Düşmanlarınızı sevin çünkü kusurlarınızı yalnız onlar açıkça söyleyebilir. Benjamin Franklin
BİZİM DUVAR
Şimdi de bot ihalesinde yolsuzluk. Yok arkadaş, bu işin iyice BOT'u çıktı. Hakan&Utku