Kamunun, ekonomide atılım için netleşmiş hedefleri ve bu hedeflere ulaşmak için belirlenmiş stratejileri yok. Olsaydı bugünkü kriz durumunda ve kalkınmışlık düzeyinde bulunmazdık.
Yine aynı kamu kesiminin finans kesimine yönelik bir politikası ve stratejisi de yok. Bunun için yaşanan krizlerde bir para piyasası bir de sermaye piyasası büyük darbe yiyor.
1980 krizi bir bankerlik krizi olarak son buldu. Sermaye piyasası yanında bankalar da darbe yedi. Bu krizin ardından şimdiki sermaye piyasasının hukuki ve kurumsal altyapısı kuruldu. 1994 krizi bankaları sıyırdı geçti, asıl büyük tahribatı sermaye piyasasında yaptı. Batan üç bankaya karşılık 16 aracı kurum iflas etti.
2001 krizi ise tam olarak bankaları vurdu. 19 bankaya el konuldu. Devlet garantisinden dolayı bankaların bu batışı mevduat sahiplerine ve banka müşterilerine zarar vermedi. Ancak asıl tahribatı sermaye piyasası müşterisinde yarattı. Çünkü banka hisselerine yatırım ve bu hisseler üzerinden ticaret, gerçeği yansıtmayan veya makyajlanmış bilançolara göre yapıldı. 19 banka ve iştirakinde 400 bine yaklaşan bir mağdur yatırımcı kitlesi ortaya çıktı. Devlet bankaları doğru denetleyemediği ve doğru bilanço açıklattıramadığı için sermaye piyasası yatırımcısı aldatılmış oldu. Bankacılık sektörü kurtarılırken sermaye piyasası yıkıldı.
* Sermaye piyasasının gücü- Bir piyasayı düzeltirken diğer bir piyasayı yıkan kamu kesimi, zarar verdiği taraftan şimdi özelleştirme için medet umuyor. Tıpkı geçmişte olduğu gibi. 1986'dan 2002 Şubat sonuna kadarki dönemde yapılan toplam özelleştirme 7 milyar 501 milyon dolara varıyor. Bunun yüzde 40'ını oluşturan 3 milyar 26 milyon dolarlık kısmı halka arz, borsada satış ve uluslararası halka arz şeklinde sermaye piyasasında gerçekleştirilmiş. Devlet yaptığı özelleştirmelerin yüzde 40'ını bu piyasada yapmış.
Şimdi yürütülen ekonomik programın bir parçası olarak ve asıl IMF'nin de isteğiyle, ideal zamanlama dikkate alınmadan sermaye piyasasında yeni satışlara başlandı. 174 milyon dolar olarak planlanan Petrol Ofisi'ndeki kamu hisselerinin satışına ön talep toplamada iki katı teklif gelince, hisselerin tümünün satılması gündeme getirildi. Satılacak tutar bir anda 340 milyon dolara çıkarıldı. Neyin karşılığında? Sermaye piyasası gücünün sayesinde.
* Almaya gelince var- Petrol Ofisi'nin satışının arkasından Tüpraş'ın üçüncü halka arzı gelecek. Tüpraş, Türkiye'nin en büyük şirketi. Yüzde 35'i halka açık. Bu oran yüzde 50'nin üstüne çıkacak. Tüpraş'ın halka arzıyla da birkaç 100 milyon dolarlık özelleştirme geliri sağlanacak. Yani en azından iki şirketin halka arzıyla 500 milyon doların üzerinde bir gelir elde edilebilecek.
Bu sırada özel sektör halka arzları gündeme gelmiyor. Yani devlet elini daha çabuk tutuyor. Banka kesimini kurtarmak adına baltaladığı bir piyasadan pay alıyor. IMF bu arzı piyasa kaldırır mı, kaldırmaz mı, bununla ilgilenmiyor. Devlet kendi uygulamalarıyla piyasaya verdiği zararla ilgilenmiyor. Ancak faydalanmaya gelince bu piyasadan hiç de geri kalmıyor.
* Alternatif gereği- Son ekonomik krizler de gösteriyor ki, para işi tek piyasanın hakimiyetine terkedilemeyecek kadar önemli. Olayın ikinci bacağını yaratmak ve dengelemek gerekli. Ekonominin tek finans bacağı üzerinde uzun süreli durması çok zor.
Devletin bankacılık tarafında gösterdiği titizlik sermaye piyasası tarafına da aynen yansımalı. Her şeyden de önemlisi, devletin ekonomide, para piyasasında ve sermaye piyasasında bir hedefi ve bu hedefe ulaşacak stratejisi olmalı. Yoksa ekonomide çok zaman kaybediyoruz.
* Sonuç- "İyi bir okçu, yayı ile değil, hedefi ile bilinir" İngiliz Atasözü