kapat
11.02.2002
 SON DAKİKA
 EDİTÖR
 YAZARLAR
 HABER İNDEKS
banner
 EKONOMİ
 FİNANS
 MARKET
banner
 TÜRKİYE
 DÜNYA
 POLİTİKA
 SPOR
 GALOP
 MAGAZİN
 SAĞLIK
 KAMPUS
 HYDEPARK
 İNANÇ
 ANKETLER
 ŞAMDAN
 DİYET
 TATLILAR
 CİNSELLİK
 PAZAR SABAH
 KİTAP
 SİNEMA
 SANAT
 RENKLER
 GURME
 TARİH
 SUNNY
 HIGH-TECH
 YAT&TEKNE
 NET YORUM
 NET GÜNDEM
 MELODİ
 ASTROLOJİ
 SARI SAYFA
 METEO
 TRAFİK
 ŞANS&OYUN
 ACİL TEL
 KÜNYE
 WEB REKLAM
 ARŞİV
 
Az mı ilişki düşürdük uçurumdan

Bazen kuşkulanıyorum: Acaba kendi ölümümüzden kaçmak, bu gerçekle yüzleşmekten kaçmak için mi ikide bir "aşkın ölümü"nü sorguluyoruz?
Kendi ölümüyle barışamayan modern insan bunun acısını aşka bir "son" biçerek mi çıkartıyor? Onun için mi moda oldu aşkın ömrü üzerine bitmez tükenmez tartışmalar? Düşünmeye değer. Neyse... Bugün aşkla kutsanmış ilişkilerden değil de, aşka kurban giden ilişkilerden söz etmek istiyorum.

Aşka benzer ilişkilerden...

Kendine aşk makyajı yapmaya çalışan flörtlerden...

Ara sıra "biz hala sevgiliyiz, değil mi?" krizi geçirmesini normal karşılamamız gereken uzun süreli ve düzenli (evlilikler, vb.) ilişkilerden...

Ve aşkla başlayıp öyle sürüp gitmek isteyen ilişkilerden söz etmek istiyorum.

Açıkçası aşk üzerine edebiyat bütün ilişkilerin kalelerini zorluyor; kendi sevgi çiçeklerini ağır ağır sulayanları fena hırpalıyor.

Aşk hem bir rüya kabul ediliyor; hem de derhal gerçek olması isteniyor. Buyrun bakalım!

Öyle ki, sanki her çift aşk ideali karşısında sınavdan geçiyor.

Sanki sözlüye kalkılıyor ve...

O sırada iş güç konuşmaya başlıyor; çiftlerin ailelerinin sesleri yükseliyor bir ara... Sonra gündelik dertler; çocuk mocuk hatta... Borçlar, alacaklar. Yetmez, yurttaşlık görevleri, vesaire...

Bir türlü tahtaya kalkana söz sırası gelmiyor.

Eh, aşk dersinden çakılıyor tabii!

Zaten hal ve gidiş orta. Sosyal bilgiler de zayıf...

Daha önce de yazdım; gerçeği hoş olmasa da kabul etmeliyiz: Kadın erkek ilişkilerinin en büyük düşmanı romantik idealler.

"Aşk olsun!"denildiğinde ilk iş olarak aşk soluyor...

Öteki ilişkilere gelince, romantik idealle uyumsuzluk bir süre sonra tarafların tadını kaçırıyor; sevgi kendi köşesine çekiliyor, saygı kapı dışarı ediliyor. Geriye ittir kaktır süren beraberlikler kalıyor.

Hele evlilikler!..

Aşk edebiyatı ve aşk kültürü bize muslukların gürül gürül aktığını söylüyor. Oysa evlilikte buna güvenmemek gerek. Birisi kalkıp musluğu açmalı ve sevgi musluktan su gibi akmalı... Kim açacak musluğu? İki taraf da sırayla mı? Yoksa taraflardan biri musluktan sorumlu mu olacak? Biri akıtacak, diğeri kabını dolduracak mı hep?

Aşk bir tür sarhoşluk...

Kimilerimiz hayata katlanmaya yardımcı olur diye ya alkolle, ya inanç hipnozlarıyla sarhoş oluyor.

Aşkın sarhoşluğu öyle mi ya!

"Ben geliyorum" demeden; hazırlanmaya fırsat vermeden, yakıtını en derin ruhsal kaynaklarımızdan (çukurlarımız, kuyularımızdan) kazıp çıkartarak gelip çörekleniyor başımıza...

Ve aşk istemek, "iyi bir eş, iyi bir ev, iyi bir iş ve sosyal statü" istemeye benzemiyor. Hiç benzemiyor!

Şu hayatta hem ayakta kalmaya, hem de geleceğini az çok planlamaya çalışan genç bir adam olacaksın... Hem de Ferhat! Kolay mı?

Bir yandan annesine babasına dert anlatmaya çalışan, öte yandan da toplum içinde kişiliğini kabul ettirme mücadelesi veren genç bir kadın olacaksın... Hem de Şirin! Şaka gibi...

Yani...

Sevmeyi seviyor modern insan; fakat gücü çoğu kez sevişmeye yetiyor.

Sevişmeyi seviyor modern insan; bu kez de peşine sevgi takıp takamayacağı konusunda aklı karışık, duyguları mıncık mıncık.

Yani...

Modern insanın önemli bir sorunu var: Romantik ideallerden "bize ait bir romantizme" geçemedik henüz. Ölümü seçen aşklardan hayatı seçen aşklara geçmek üzere çok zamandır yürüyoruz.

Yol uzun.

Bir yanı uçurum.

Derin bir uçurum...

Ve uçurumdan aşağıya ilişkilerimizi fırlatıp duruyoruz.

Çığlık çığlığa düşüyorlar aşağıya...

ERKEKLERİN BAĞLARI

Beğendiği bir erkeğe rastladığında, yalnız olup olmadığını asla merak etmiyor-asla ona sormuyor:

Tanım gereği, bütün erkekler yalnızdır."

"Erkeklerin Arasında" adlı kitabının bir bölümünde böyle diyor Camille Laurens. (Doğan Kitap, 2001)

Camille Laurens takma bir ad. 45 yaşındaki yazar, bir kadının gözüyle erkekleri anlattığı bu romanıyla Fransa'nın en saygın ödüllerinden sayılan Femina Ödülü'nü almış.

Laurens'in yukarı aldığım sözlerine nasıl devam ettiğini merak ediyor musunuz?

"Bir anneleri vardır; bir karıları, bazen birçok, çocukları, dostları,tanıdıkları, geleceğe yönelik tasarıları. Onlara, bazıları hiç şüphesiz bozulacak bağlarla bağlıdırlar (çok sıkarsan kopar; çok gevşek bırakırsan çözülür). Onları bu bağlardan kurtarmayı aklından geçirmez, bu onun işi değildir, zaten bunu yapmak gücünü kat be kat aşardı (...) Çoğunlukla erkeklerde tam da bu bağları sever; ilgisini çeken bunlardır: Bir erkeğin neye bağlı olduğu.



<< Geri dön Yazıcıya yolla Favorilere Ekle Ana Sayfa Yap


Copyright © 2002, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır